Mustafa OKULLU
Köşe Yazarı
Mustafa OKULLU
 

TERÂVÎH NAMAZI

(İnşaallah bu gece ilk teravih namazını kılacağız. Bu vesile ile teravih namazı hakkında bazı açıklamalar yapmayı uygun gördüm.) 1. “Terâvîh” kelimesi Arapça “tervîha” kelimesinin çoğuludur. “Tervîha”, rahatlatmak, dinlendirmek anlamına gelir. İmam bu namazı kıldırırken her dört rekâttan sonra yaklaşık dört rekât kılacak kadar mola verip cemaati dinlendirdiği için önceleri bu mola zamanlarına “tervîha / dinlendirme” denilmiş, sonra mecazen bizzat namazın kendisine bu isim verilmiştir. 2. “Terâvîh” kelimesi isim olarak Peygamberimiz (s.a.v.) ve sahabe döneminde yoktu, ancak muhteva olarak vardı. Allah Resûlü, ashabını Ramazan gecelerini ihyâ etmeye teşvik etmiş, özellikle son on gecede daha dikkatli olmalarını ve kadir gecesini son on gecede aramalarını emretmiştir. (Buharî, terâvîh, 2, 3, 4) 3. Sahih rivayetlerde yer aldığına göre Allah Resûlü (s.a.v.) Ramazan ayında iki veya üç gece, mescitte yatsı namazından sonra nâfile namaz kılmış, o esnada orada bulunan ashab-ı kiram da kendisine tâbi olmuştu. Üçüncü veya dördüncü gece, artık mescid, ashabı alamayacak kadar kalabalık olduğu halde Hz. Peygamber (s.a.v.) mescide çıkmamış, ertesi gün yaptığı konuşmada ise şöyle buyurmuştu: “Bu namaza karşı ne kadar istekli olduğunuzu görüyorum. Ancak bunu bu şekilde kılmamız halinde sizin üzerinize farz kılınmasından korktum. Bu namazı evlerinizde kılın.” (Buhârî, Müslim) 4. Hz. Peygamber, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in hilafetinin ilk yıllarında bu namazı insanlar evlerinde kendi başlarına kılıyorlardı. Hicretin 14. yılında Hz. Ömer, bir Ramazan akşamında mescid-i nebeviye yatsı namazı sonrasında uğramış, orada insanların dağınık halde ibadet ettiğini görünce -artık namazın cemaatle kılınması halinde farz kılınma endişesi ortadan kalktığı için- sahabenin en güzel Kur'an okuyanlarından Ubey bin Kâ'b'ı erkeklere, Temim ed-Dârî'yi kadınlara imam kılmış, o tarihten itibaren bu namaz günümüze gelinceye kadar cemaatle kılınagelmiştir. 5. Buhârî'de Hz. Âişe aracılığıyla rivayet edildiğine göre Allah Resûlü ne Ramazan ayında ne başka zamanda geceleri sekiz rekâttan başka nâfile namaz kılmamıştır. İbn Hibbân ve İbn Huzeyme'nin sahihlerinde belirtildiğine göre Resûlullah (s.a.v.)'ın sahabeye üç gece mescitte kıldırdığı namazın rekât sayısı sekiz idi. Beyhakî gibi kimi âlimler Allah Resûlü'nün kıldırdığı namazların rekât sayısının yirmi olduğunu belirten rivayetlere yer vermiş ancak bunların tümünün zayıf olduğunu belirtmişlerdir. 6. Hz. Ömer'in Ubey bin Kâb'a kaç rekât kıldırdığı konusunda farklı rivayetler bulunmaktadır. Bu rivayetlerin kiminde sekiz rekât kiminde yirmi rekât ifadeleri geçmekteyse de Nevevî, Suyutî, Subkî gibi âlimler yirmi rekât olduğu şeklindeki rivayetlerin zayıf olduğunu belirtmişlerdir. 7. Hanefîler, Şâfiîler ve Hanbelîler teravih namazının yirmi rekât olduğunu, Mâlikîler ise 36 rekât olduğunu kabul ederler. Ancak ilk dönemden itibaren teravih namazının sayısı konusunda 8, 10, 12, 16, 20, 26, 36, 40 şeklinde farklı uygulamalar ve fetvalar bulunmaktadır. Rekât sayısı konusundaki bu farklılığın sebebi, Allah Resûlü'nün bu konuda sözlü herhangi bir sınırlamasının olmaması, fiilinin ise vücub (zorunluluk) ifade etmemesi, nâfile ibadetler konusunda dileyen için herhangi bir üst sınırın olmamasıdır.. 8. Allah Resûlü ve Hulefay-ı Râşidîn döneminde kılınan teravihlerin çok uzun süreler tuttuğuna ilişkin rivayetler göz önünde bulundurulduğunda, zaman içinde kıraatin azaltılıp rekât sayısının arttırıldığı anlaşılmaktadır. Nâfile ibadetlerde kesin bir alt ya da üst sınırın olmaması, yirmi rekâtlık uygulamanın Kur'an hatmine daha elverişli görülmesi, kıraatin çok uzun tutulduğu sekiz rekâtın çoğu kimseye ağır gelmesi gibi sebeplerle ashab döneminden itibaren yirmi rekâtlık uygulama çoğunluk tarafından benimsenmiştir. 9. Teravih namazı sünnet-i müekkededir. Hanefîlerden İbnü'l-Hümâm'ın belirttiğine göre sekiz rekât kılan kişi teravih namazının sünnetini yerine getirmiş kabul edilir, kalan 12 rekât ise müstehaptır. Bununla birlikte yerleşik uygulamayı esas alarak 20 rekât kılmak daha faziletlidir. Sekiz rekât kılınması halinde kıraati uzun tutmak sünnete uygun, güzel bir davranıştır. Bunun yapılamadığı hallerde geceyi teravih namazı yanında Kur'an okumak, ilim tahsil etmek vb. başka ibadetlerle de değerlendirmek gerekir. 10. Teravih namazını ikişer rekât şeklinde kılmak Hanefîlere göre sünnet, Şâfiîlere göre böyle yapmak zorunludur. Hanefî mezhebine mensup imamlar hem kendi mezheplerinde sünnet olan görüşe uymuş olmak, hem de arkalarında bulunabilecek Şâfiî cemaati de düşünerek bu namazı ikişer rekât kıldırmayı tercih ederlerse güzel bir davranış sergilemiş olurlar. 11. Teravih namazının, kılınış şekli bakımından diğer namazlardan hiçbir farkı yoktur, olmamalıdır. Bu namazın diğer namazlara göre hızlı kıldırılmaması konusunda âlimler ilk dönemlerden itibaren uyarılarda bulunmuşlar, hızlı kıldırmanın çirkin bir bid'at olduğunu, böyle yapan imamlar için bir vebal olduğunu belirtmişlerdir. Kıraati normalin ötesinde hızlı okumak, hareketleri tadil-i erkâna aykırı olacak şekilde hızlı yapmak, sevap alayım derken günaha girmeye sebep olacak kötü bir davranıştır. Hele imam olanların bu konuda sorumluluk ve vebali çok büyüktür. Eğer kişinin bulunduğu bölgedeki bütün imamlar teravihi bu şekilde, tadil-i erkâna riayet etmeksizin hızlı kıldırıyorsa Kur'an okumayı bilen kişinin bu namazı kendi başına evde kılması daha uygundur. Allah Resûlü'nün (s.a.v.) şu sözü asla unutulmamalıdır: “En kötü hırsız, 
Ekleme Tarihi: 23 Haziran 2016 - Perşembe

TERÂVÎH NAMAZI

(İnşaallah bu gece ilk teravih namazını kılacağız. Bu vesile ile teravih namazı hakkında bazı açıklamalar yapmayı uygun gördüm.)

1. “Terâvîh” kelimesi Arapça “tervîha” kelimesinin çoğuludur. “Tervîha”, rahatlatmak, dinlendirmek anlamına gelir. İmam bu namazı kıldırırken her dört rekâttan sonra yaklaşık dört rekât kılacak kadar mola verip cemaati dinlendirdiği için önceleri bu mola zamanlarına “tervîha / dinlendirme” denilmiş, sonra mecazen bizzat namazın kendisine bu isim verilmiştir.
2. “Terâvîh” kelimesi isim olarak Peygamberimiz (s.a.v.) ve sahabe döneminde yoktu, ancak muhteva olarak vardı. Allah Resûlü, ashabını Ramazan gecelerini ihyâ etmeye teşvik etmiş, özellikle son on gecede daha dikkatli olmalarını ve kadir gecesini son on gecede aramalarını emretmiştir. (Buharî, terâvîh, 2, 3, 4)
3. Sahih rivayetlerde yer aldığına göre Allah Resûlü (s.a.v.) Ramazan ayında iki veya üç gece, mescitte yatsı namazından sonra nâfile namaz kılmış, o esnada orada bulunan ashab-ı kiram da kendisine tâbi olmuştu. Üçüncü veya dördüncü gece, artık mescid, ashabı alamayacak kadar kalabalık olduğu halde Hz. Peygamber (s.a.v.) mescide çıkmamış, ertesi gün yaptığı konuşmada ise şöyle buyurmuştu: “Bu namaza karşı ne kadar istekli olduğunuzu görüyorum. Ancak bunu bu şekilde kılmamız halinde sizin üzerinize farz kılınmasından korktum. Bu namazı evlerinizde kılın.” (Buhârî, Müslim)
4. Hz. Peygamber, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in hilafetinin ilk yıllarında bu namazı insanlar evlerinde kendi başlarına kılıyorlardı. Hicretin 14. yılında Hz. Ömer, bir Ramazan akşamında mescid-i nebeviye yatsı namazı sonrasında uğramış, orada insanların dağınık halde ibadet ettiğini görünce -artık namazın cemaatle kılınması halinde farz kılınma endişesi ortadan kalktığı için- sahabenin en güzel Kur'an okuyanlarından Ubey bin Kâ'b'ı erkeklere, Temim ed-Dârî'yi kadınlara imam kılmış, o tarihten itibaren bu namaz günümüze gelinceye kadar cemaatle kılınagelmiştir.
5. Buhârî'de Hz. Âişe aracılığıyla rivayet edildiğine göre Allah Resûlü ne Ramazan ayında ne başka zamanda geceleri sekiz rekâttan başka nâfile namaz kılmamıştır. İbn Hibbân ve İbn Huzeyme'nin sahihlerinde belirtildiğine göre Resûlullah (s.a.v.)'ın sahabeye üç gece mescitte kıldırdığı namazın rekât sayısı sekiz idi. Beyhakî gibi kimi âlimler Allah Resûlü'nün kıldırdığı namazların rekât sayısının yirmi olduğunu belirten rivayetlere yer vermiş ancak bunların tümünün zayıf olduğunu belirtmişlerdir.
6. Hz. Ömer'in Ubey bin Kâb'a kaç rekât kıldırdığı konusunda farklı rivayetler bulunmaktadır. Bu rivayetlerin kiminde sekiz rekât kiminde yirmi rekât ifadeleri geçmekteyse de Nevevî, Suyutî, Subkî gibi âlimler yirmi rekât olduğu şeklindeki rivayetlerin zayıf olduğunu belirtmişlerdir.
7. Hanefîler, Şâfiîler ve Hanbelîler teravih namazının yirmi rekât olduğunu, Mâlikîler ise 36 rekât olduğunu kabul ederler. Ancak ilk dönemden itibaren teravih namazının sayısı konusunda 8, 10, 12, 16, 20, 26, 36, 40 şeklinde farklı uygulamalar ve fetvalar bulunmaktadır. Rekât sayısı konusundaki bu farklılığın sebebi, Allah Resûlü'nün bu konuda sözlü herhangi bir sınırlamasının olmaması, fiilinin ise vücub (zorunluluk) ifade etmemesi, nâfile ibadetler konusunda dileyen için herhangi bir üst sınırın olmamasıdır..
8. Allah Resûlü ve Hulefay-ı Râşidîn döneminde kılınan teravihlerin çok uzun süreler tuttuğuna ilişkin rivayetler göz önünde bulundurulduğunda, zaman içinde kıraatin azaltılıp rekât sayısının arttırıldığı anlaşılmaktadır. Nâfile ibadetlerde kesin bir alt ya da üst sınırın olmaması, yirmi rekâtlık uygulamanın Kur'an hatmine daha elverişli görülmesi, kıraatin çok uzun tutulduğu sekiz rekâtın çoğu kimseye ağır gelmesi gibi sebeplerle ashab döneminden itibaren yirmi rekâtlık uygulama çoğunluk tarafından benimsenmiştir.
9. Teravih namazı sünnet-i müekkededir. Hanefîlerden İbnü'l-Hümâm'ın belirttiğine göre sekiz rekât kılan kişi teravih namazının sünnetini yerine getirmiş kabul edilir, kalan 12 rekât ise müstehaptır. Bununla birlikte yerleşik uygulamayı esas alarak 20 rekât kılmak daha faziletlidir. Sekiz rekât kılınması halinde kıraati uzun tutmak sünnete uygun, güzel bir davranıştır. Bunun yapılamadığı hallerde geceyi teravih namazı yanında Kur'an okumak, ilim tahsil etmek vb. başka ibadetlerle de değerlendirmek gerekir.
10. Teravih namazını ikişer rekât şeklinde kılmak Hanefîlere göre sünnet, Şâfiîlere göre böyle yapmak zorunludur. Hanefî mezhebine mensup imamlar hem kendi mezheplerinde sünnet olan görüşe uymuş olmak, hem de arkalarında bulunabilecek Şâfiî cemaati de düşünerek bu namazı ikişer rekât kıldırmayı tercih ederlerse güzel bir davranış sergilemiş olurlar.
11. Teravih namazının, kılınış şekli bakımından diğer namazlardan hiçbir farkı yoktur, olmamalıdır. Bu namazın diğer namazlara göre hızlı kıldırılmaması konusunda âlimler ilk dönemlerden itibaren uyarılarda bulunmuşlar, hızlı kıldırmanın çirkin bir bid'at olduğunu, böyle yapan imamlar için bir vebal olduğunu belirtmişlerdir. Kıraati normalin ötesinde hızlı okumak, hareketleri tadil-i erkâna aykırı olacak şekilde hızlı yapmak, sevap alayım derken günaha girmeye sebep olacak kötü bir davranıştır. Hele imam olanların bu konuda sorumluluk ve vebali çok büyüktür. Eğer kişinin bulunduğu bölgedeki bütün imamlar teravihi bu şekilde, tadil-i erkâna riayet etmeksizin hızlı kıldırıyorsa Kur'an okumayı bilen kişinin bu namazı kendi başına evde kılması daha uygundur.
Allah Resûlü'nün (s.a.v.) şu sözü asla unutulmamalıdır: “En kötü hırsız, 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yenigolcuk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.