Mustafa OKULLU
Köşe Yazarı
Mustafa OKULLU
 

MEKRUH NEDİR?

Mekruh; Sözlük anlamı itibarı ile  "çirkin bulmak, kötü görmek, istememek; meşakkat, sıkıntı, zorluk" gibi anlamlara gelen kerh (kûrh, kerahet, kerâhiyyet) kökünden türemiştir. Dinimize göre yapılması doğru bulunmayan, terk edilmesi istenen, yapılmaması yapılmasından daha uygun olan davranışlara mekruh denir. Allah’ın c.c.  yapılmamasını kesin ve bağlayıcı olmayan bir tarzda istediği fiil anlamında fıkıh usûl-u terimidir. Kerh, insanın dıştan gelen baskı sonucunda katlanmak zorunda kaldığı meşakkati, kürh ise kendi iradesiyle katlandığı hoş olmayan bir durumu ifade eder. Aynı kökten türeyen kerih "çirkin görülmüş, hoşa gitmeyen şey", ikrah da "bir kimseyi istemediği ve hoşlanmadığı bir fiili yapmaya zorlamak" anlamına gelir.   Hanefi mezhebine göre mekruh iki kısma ayrılır 1-Tahrimen mekruh; harama yakın olan mekruhtur. Vacip olan bir şeyi terk etmek gibi. Tahrimen mekruh olan bir şeyi işlememek sevaptır, işleyenin ise azaba uğrama ihtimali vardır. 2-Tenzihen mekruh; helâle yakın olan mekruhtur. Namazın sünnet ve adabını terk etmek gibi. Tenzihen mekruh olan bir şeyi terkedene sevap, yapana da azab yoktur, kınama vardır. Şafii mezhebine göre, mekruh tek çeşittir. Şer'in terk edilmesini kesin ve bağlayıcı olmadan istediği şeydir. Bunu terk eden methedilir, sevap alır, yapan da zemmedilmez, cezalandırılmaz. Kur'ân-ı Kerîm'de ve hadislerde kerh kökünden türemiş kelimelerin sözlük anlamlarında sıkça kullanıldığı görülmektedir. Mekruh ise sadece, bir ayette geçer. "Bütün bu sayılanların kötü olanları rabbinin nezdinde çirkindir."(İsrâ 17/ 38) Bundan önceki âyetlerde Allah katında hoşa gitmeyen ve çirkin görülen davranışlar geçim endişesiyle çocukları öldürmek, zinaya yaklaşmak, haklı bir sebep olmadıkça Allah'ın saygın kıldığı cana kıymak, yetimin malını haksız yere yemek, ölçüye ve tartıya riayet etmemek, hakkında bilgi sahibi olunmayan şeyin ardına düşmek, yeryüzünde böbürlenerek yürümek şeklinde sayılmıştır. (İsrâ 17/ 31-37). Mekruh lafzının fakihler arasında farklı mânalarda kullanıldığını belirten Gazzâlî bunları şöyle açıklar 1. "Haram kılınan (mahzur)" anlamında. İmam Şafiî çok defa, "Bunu kerih görüyorum" derken haramlığı kastetmiştir. 2. "Tenzîhen yasaklanan" anlamında. Bu mânada mekruh, yapılmasına ceza verilmese de bir fiilin terk edilmesinin işlenmesinden daha iyi olduğunu belirten bir kavramdır. 3. "Yasaklanmış olmasa da en uygun olanın terk edilmesi (terkü'l-evlâ)" anlamında. Meselâ kuşluk namazının kılınmamasının mekruh sayılması, bu hususta bir yasaklama bulunmasından dolayı değil, faziletinin büyüklüğü sebebiyledir. 4. "Haram kılındığında şüphe ve tereddüt bulunan" anlamında. Meselâ yırtıcı hayvanların etini yemek böyledir. Ancak bu anlamdaki mekruhlar içtihada açıktır. Eğer bir müctehidin içtihadı kendisini söz konusu fiilin haram olduğu sonucuna götürürse, bu onun açısından haram iken içtihadı helâl olduğu sonucuna ulaştıran müctehid açısından helâl sayılır ve artık bunu mekruh addetmenin anlamı kalmaz. Fakat karşı görüş sahibinin bu kanaati müctehidin kalbinde haramlık şüphesi meydana getirdiği takdirde kendi, galip zannı helâllik yönünde olsa bile bu fiil için kerahet kelimesinin kullanılmasında sakınca yoktur. Nitekim Hz. Peygamber (asm), "Günah kalbin rahatsızlık duymasıdır.” buyurmuştur. (bk. Mustasfâ, 1/66-67) Fıkıh usulünde genellikle mekruh terimiyle kastedilen, Gazzâlî'nin saydığı anlamlardan ikincisi yani tenzîhen yasaklananlardır. Bu da dinen kesin bir yasağa konu olmayıp, ilgili delillerden terkedilmesinin işlenmesinden daha iyi olduğu anlaşılan durumları belirtmektedir. Şâriin bir fiilin yapılmamasını kesin olarak yasaklamaksızın istemesi değişik şekillerde olabilir; bunların başlıcaları şunlardır: 1. Kesin yasak anlamına gelmeyecek bir bağlamda "kerâhe" lafzını kullanması. Meselâ Hz. Peygamber'in, "Allah analara saygısızlık göstermeyi, kız çocuklarını diri diri gömmeyi -ödenmesi gereken hakkı- önlemeyi ve -hak edilmeyen şeyi- istemeyi haram kılmıştır. Onun bunun dediklerini aktararak vakit geçirmeyi, çok soru sormayı ve malı boşa harcamayı da sizin için mekruh görmüştür (bk. Dârimî, Rikâk, 38; Buhârî, Zekât, 53; Müslim, "Akzıye", 10, 13, 14) mealindeki hadisinin son cümlesinde "kerâhe" kökünden türemiş bir fiil kullanılmıştır. 2. Yasaklayıcı bir sîga kullanmakla beraber bunun haramlığı değil, mekruhluğu ifade ettiğini gösteren başka bir delil (karine) bulunması. Meselâ, "Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrıldığı (ezan okunduğu) zaman hemen Allah'ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın." (Cum'a 62/9) mealindeki âyette geçen "alışverişi bırakın" emri aslında "alışveriş yapmayın" mânasına gelen, yani cuma namazı sırasında bu işi yasaklayan bir ifadedir. Ancak başka deliller ve bağlam, bu yasağın bizzat alım satımın kötü görülmesi sebebine değil, mükellefi cuma namazının edasından alıkoyması gerekçesine bağlı olduğunu göstermektedir. 3. Bir fiilin yapılmamasını özendirici ifade kullanması. Meselâ, "Mehrin (veya nikâhın) en iyisi kolay olanıdır." (Ebû Dâvûd, "Nikâh", 31) mealindeki hadiste mehirde kolaylaştırma yolunun özendirilmesi, zıt anlamıyla mehir miktarında aşırıya gitmenin mekruh olduğunu göstermektedir. Mekruh bir fiilin işlenmesi fakihlerin çoğunluğuna göre cezayı gerektirmez, fakat kınanan (Müslümana yakışmayan) bir davranış sayılır; bu tür fiilleri Allah rızâsı için terk eden kimse övgüye lâyık olur ve sevabı hak eder.  Tahrîmen mekruha, başkalarının devam etmekte olan akid müzakeresine katılıp yeni bir teklif yapmak, başkasının evlenme teklifi üzerine evlenme teklifinde bulunmak fiilleri örnek verilebilir. Çünkü Hz. Peygamber (asm) böyle davranışlardan sakınmayı kesin ve bağlayıcı tarzda istemiştir. (bk. Buhârî, Nikâh, 4; Müslim, Nikâh, 38, 49) Ancak bu talep zannî bir delil olan haber-i vâhidle sabit olduğu için fiil haram değil tahrîmen mekruh sayılmıştır. Tenzîhen mekruh ise, şâriin yapılmamasını kesin ve bağlayıcı olmayan bir tarzda istediği fiildir; helâle yakın sayıldığından bu fiili işlemek cezayı gerektirmezse de kınanır. Allah rızâsı için onu terk eden kişi sevabı hak eder. Bu tür mekruha camiye gidecek kimsenin çiğ soğan ve sarımsak gibi ağır kokan şeyler yemesi örnek verilebilir. Zira Resûl-i Ekrem'in ilgili ikazından (Buhârî, Ezan, 160; Ebû Dâvûd, Eteime, 41) böyle bir sonuç çıkarılmıştır. (Ta’rifât, "Mekruh" md.) Müctehid imamların "tahrîm" lafzından çekindikleri için zaman zaman "kerahet" (mekruh) kavramını "haram" anlamında kullandıklarını hatırlatan İbn Kayyim el-Cevziyye de bu noktayı dikkatten kaçıran bazı mezhep mensuplarının, belirtilen durumları haram değil mekruh olarak nitelemeleri sonucunda o hususlarda tenzihî bir kerahetin, hatta terk-i evlânın söz konusu olduğu kanaatinin yaygınlaştığını, böylece dine ve müctehidlere karşı büyük bir yanlışlığın yapıldığını ifade eder. (İ'lâmü'l'Muvakkıîn, I, 39-40) Sırf dinî sebeplerin yanında dünyevî bir maslahat sebebiyle de (kerâhe irşâdiyye) Şâri’ tarafından bazı fiillerin mekruh sayıldığı (Zerkeşî, Bahr, 1, 298) göz önüne alındığında bütün ibadet ve muamelât bahislerinde mükellef tarafından işlenmesi hoş karşılanmayan birtakım davranışların söz konusu olabileceği tabiidir. Bu tür davranışlar genellikle fürû-i fıkıh kitaplarında her bir ana konu içerisinde incelenir. Namaz kılınması mekruh olan vakitler, namazın mekruhları, orucun mekruhları gibi. Ayrıca yeme içme, giyim kuşam, temizlik, kadın-erkek ve karı-koca ilişkileri, alım satım gibi konularda dünyevî herhangi bir maslahat sebebiyle mekruh sayılan bazı davranışlar fıkıh ve ilmihal kitaplarının "kerâhiye ve istihsan" bölümleriyle ahlâk ve âdâb kitaplarında müstakil olarak ele alınır. (Daha geniş bilgi için TDV. İslam Ansiklopedisi, Mekruh maddesine bakınız.) Cumanız Mübarek olsun.Tüm dünyadaki Müslümanlara selam olsun.
Ekleme Tarihi: 31 Temmuz 2015 - Cuma

MEKRUH NEDİR?

Mekruh; Sözlük anlamı itibarı ile  "çirkin bulmak, kötü görmek, istememek; meşakkat, sıkıntı, zorluk" gibi anlamlara gelen kerh (kûrh, kerahet, kerâhiyyet) kökünden türemiştir.

Dinimize göre yapılması doğru bulunmayan, terk edilmesi istenen, yapılmaması yapılmasından daha uygun olan davranışlara mekruh denir.

Allah’ın c.c.  yapılmamasını kesin ve bağlayıcı olmayan bir tarzda istediği fiil anlamında fıkıh usûl-u terimidir.

Kerh, insanın dıştan gelen baskı sonucunda katlanmak zorunda kaldığı meşakkati, kürh ise kendi iradesiyle katlandığı hoş olmayan bir durumu ifade eder. Aynı kökten türeyen kerih "çirkin görülmüş, hoşa gitmeyen şey", ikrah da "bir kimseyi istemediği ve hoşlanmadığı bir fiili yapmaya zorlamak" anlamına gelir.

 

Hanefi mezhebine göre mekruh iki kısma ayrılır

1-Tahrimen mekruh; harama yakın olan mekruhtur. Vacip olan bir şeyi terk etmek gibi. Tahrimen mekruh olan bir şeyi işlememek sevaptır, işleyenin ise azaba uğrama ihtimali vardır.

2-Tenzihen mekruh; helâle yakın olan mekruhtur. Namazın sünnet ve adabını terk etmek gibi. Tenzihen mekruh olan bir şeyi terkedene sevap, yapana da azab yoktur, kınama vardır.

Şafii mezhebine göre, mekruh tek çeşittir. Şer'in terk edilmesini kesin ve bağlayıcı olmadan istediği şeydir. Bunu terk eden methedilir, sevap alır, yapan da zemmedilmez, cezalandırılmaz.

Kur'ân-ı Kerîm'de ve hadislerde kerh kökünden türemiş kelimelerin sözlük anlamlarında sıkça kullanıldığı görülmektedir. Mekruh ise sadece, bir ayette geçer.

"Bütün bu sayılanların kötü olanları rabbinin nezdinde çirkindir."(İsrâ 17/ 38)

Bundan önceki âyetlerde Allah katında hoşa gitmeyen ve çirkin görülen davranışlar geçim endişesiyle çocukları öldürmek, zinaya yaklaşmak, haklı bir sebep olmadıkça Allah'ın saygın kıldığı cana kıymak, yetimin malını haksız yere yemek, ölçüye ve tartıya riayet etmemek, hakkında bilgi sahibi olunmayan şeyin ardına düşmek, yeryüzünde böbürlenerek yürümek şeklinde sayılmıştır. (İsrâ 17/ 31-37).

Mekruh lafzının fakihler arasında farklı mânalarda kullanıldığını belirten Gazzâlî bunları şöyle açıklar

1. "Haram kılınan (mahzur)" anlamında. İmam Şafiî çok defa, "Bunu kerih görüyorum" derken haramlığı kastetmiştir.

2. "Tenzîhen yasaklanan" anlamında. Bu mânada mekruh, yapılmasına ceza verilmese de bir fiilin terk edilmesinin işlenmesinden daha iyi olduğunu belirten bir kavramdır.

3. "Yasaklanmış olmasa da en uygun olanın terk edilmesi (terkü'l-evlâ)" anlamında. Meselâ kuşluk namazının kılınmamasının mekruh sayılması, bu hususta bir yasaklama bulunmasından dolayı değil, faziletinin büyüklüğü sebebiyledir.

4. "Haram kılındığında şüphe ve tereddüt bulunan" anlamında. Meselâ yırtıcı hayvanların etini yemek böyledir. Ancak bu anlamdaki mekruhlar içtihada açıktır. Eğer bir müctehidin içtihadı kendisini söz konusu fiilin haram olduğu sonucuna götürürse, bu onun açısından haram iken içtihadı helâl olduğu sonucuna ulaştıran müctehid açısından helâl sayılır ve artık bunu mekruh addetmenin anlamı kalmaz. Fakat karşı görüş sahibinin bu kanaati müctehidin kalbinde haramlık şüphesi meydana getirdiği takdirde kendi, galip zannı helâllik yönünde olsa bile bu fiil için kerahet kelimesinin kullanılmasında sakınca yoktur. Nitekim Hz. Peygamber (asm),

"Günah kalbin rahatsızlık duymasıdır.” buyurmuştur. (bk. Mustasfâ, 1/66-67)

Fıkıh usulünde genellikle mekruh terimiyle kastedilen, Gazzâlî'nin saydığı anlamlardan ikincisi yani tenzîhen yasaklananlardır. Bu da dinen kesin bir yasağa konu olmayıp, ilgili delillerden terkedilmesinin işlenmesinden daha iyi olduğu anlaşılan durumları belirtmektedir.

Şâriin bir fiilin yapılmamasını kesin olarak yasaklamaksızın istemesi değişik şekillerde olabilir; bunların başlıcaları şunlardır:

1. Kesin yasak anlamına gelmeyecek bir bağlamda "kerâhe" lafzını kullanması. Meselâ Hz. Peygamber'in, "Allah analara saygısızlık göstermeyi, kız çocuklarını diri diri gömmeyi -ödenmesi gereken hakkı- önlemeyi ve -hak edilmeyen şeyi- istemeyi haram kılmıştır. Onun bunun dediklerini aktararak vakit geçirmeyi, çok soru sormayı ve malı boşa harcamayı da sizin için mekruh görmüştür (bk. Dârimî, Rikâk, 38; Buhârî, Zekât, 53; Müslim, "Akzıye", 10, 13, 14) mealindeki hadisinin son cümlesinde "kerâhe" kökünden türemiş bir fiil kullanılmıştır.

2. Yasaklayıcı bir sîga kullanmakla beraber bunun haramlığı değil, mekruhluğu ifade ettiğini gösteren başka bir delil (karine) bulunması. Meselâ,

"Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrıldığı (ezan okunduğu) zaman hemen Allah'ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın." (Cum'a 62/9)

mealindeki âyette geçen "alışverişi bırakın" emri aslında "alışveriş yapmayın" mânasına gelen, yani cuma namazı sırasında bu işi yasaklayan bir ifadedir. Ancak başka deliller ve bağlam, bu yasağın bizzat alım satımın kötü görülmesi sebebine değil, mükellefi cuma namazının edasından alıkoyması gerekçesine bağlı olduğunu göstermektedir.

3. Bir fiilin yapılmamasını özendirici ifade kullanması. Meselâ,

"Mehrin (veya nikâhın) en iyisi kolay olanıdır." (Ebû Dâvûd, "Nikâh", 31)

mealindeki hadiste mehirde kolaylaştırma yolunun özendirilmesi, zıt anlamıyla mehir miktarında aşırıya gitmenin mekruh olduğunu göstermektedir.

Mekruh bir fiilin işlenmesi fakihlerin çoğunluğuna göre cezayı gerektirmez, fakat kınanan (Müslümana yakışmayan) bir davranış sayılır; bu tür fiilleri Allah rızâsı için terk eden kimse övgüye lâyık olur ve sevabı hak eder.

 Tahrîmen mekruha, başkalarının devam etmekte olan akid müzakeresine katılıp yeni bir teklif yapmak, başkasının evlenme teklifi üzerine evlenme teklifinde bulunmak fiilleri örnek verilebilir. Çünkü Hz. Peygamber (asm) böyle davranışlardan sakınmayı kesin ve bağlayıcı tarzda istemiştir. (bk. Buhârî, Nikâh, 4; Müslim, Nikâh, 38, 49) Ancak bu talep zannî bir delil olan haber-i vâhidle sabit olduğu için fiil haram değil tahrîmen mekruh sayılmıştır.

Tenzîhen mekruh ise, şâriin yapılmamasını kesin ve bağlayıcı olmayan bir tarzda istediği fiildir; helâle yakın sayıldığından bu fiili işlemek cezayı gerektirmezse de kınanır. Allah rızâsı için onu terk eden kişi sevabı hak eder. Bu tür mekruha camiye gidecek kimsenin çiğ soğan ve sarımsak gibi ağır kokan şeyler yemesi örnek verilebilir. Zira Resûl-i Ekrem'in ilgili ikazından (Buhârî, Ezan, 160; Ebû Dâvûd, Eteime, 41) böyle bir sonuç çıkarılmıştır. (Ta’rifât, "Mekruh" md.)

Müctehid imamların "tahrîm" lafzından çekindikleri için zaman zaman "kerahet" (mekruh) kavramını "haram" anlamında kullandıklarını hatırlatan İbn Kayyim el-Cevziyye de bu noktayı dikkatten kaçıran bazı mezhep mensuplarının, belirtilen durumları haram değil mekruh olarak nitelemeleri sonucunda o hususlarda tenzihî bir kerahetin, hatta terk-i evlânın söz konusu olduğu kanaatinin yaygınlaştığını, böylece dine ve müctehidlere karşı büyük bir yanlışlığın yapıldığını ifade eder. (İ'lâmü'l'Muvakkıîn, I, 39-40)
Sırf dinî sebeplerin yanında dünyevî bir maslahat sebebiyle de (kerâhe irşâdiyye) Şâri’ tarafından bazı fiillerin mekruh sayıldığı (Zerkeşî, Bahr, 1, 298) göz önüne alındığında bütün ibadet ve muamelât bahislerinde mükellef tarafından işlenmesi hoş karşılanmayan birtakım davranışların söz konusu olabileceği tabiidir. Bu tür davranışlar genellikle fürû-i fıkıh kitaplarında her bir ana konu içerisinde incelenir. Namaz kılınması mekruh olan vakitler, namazın mekruhları, orucun mekruhları gibi. Ayrıca yeme içme, giyim kuşam, temizlik, kadın-erkek ve karı-koca ilişkileri, alım satım gibi konularda dünyevî herhangi bir maslahat sebebiyle mekruh sayılan bazı davranışlar fıkıh ve ilmihal kitaplarının "kerâhiye ve istihsan" bölümleriyle ahlâk ve âdâb kitaplarında müstakil olarak ele alınır. (Daha geniş bilgi için TDV. İslam Ansiklopedisi, Mekruh maddesine bakınız.)

Cumanız Mübarek olsun.Tüm dünyadaki Müslümanlara selam olsun.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yenigolcuk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.