Mustafa OKULLU
Köşe Yazarı
Mustafa OKULLU
 

İSLAMDA ÇALIŞMAK

Rabbimiz yeryüzünü insan için hazırlamış, herşeyi insana hizmetçi yapmış, zemin sofrasını türlü türlü nimetlerle donatmış, insanlara "Çalışınız, kazanınız! Tembelliği terk ediniz! Gayretli, hareketli olunuz! Meşru dairede israf etmeden yiyiniz, içiniz!" buyurmuştur. Çalışmak ibadet midir? Müminin çalışması ibadettir. Fakat imansızın çalışması ibadet olamaz. Ben namaz kılmam ama bak çalışıyorum, bu da ibadettir demek yanlıştır. Namaz kılmayanın da çalışması ibadet olmaz.Kimseye muhtaç olmamak için çalışmak çok kıymetlidir. Peygamber efendimiz, Hazret-i Muaz ile müsafaha edince buyurdu ki:- Ya Muaz, ellerin nasırlaşmış.- Evet ya Resulallah, kazma elimde toprakla meşgul oluyor ve bu sayede çoluk çocuğumun nafakasını kazanıyorum.Fahr-i kâinat efendimiz, Hazret-i Muaz’ı öpüp buyurdu ki:- Bu eli Cehennem yakmaz. (Tibyan)Yine bir gün bir genç, sabah erkenden işine gidiyordu. Eshab-ı kiramdan bazıları, bunu uygun görmediler. Orada bulunan Peygamber efendimiz buyurdu ki: (Öyle söylemeyiniz! Eğer kimseye muhtaç olmamak, ana babasını ve aile efradını muhtaç etmemek için işine gidiyorsa, her adımı ibadettir. Eğer kazanacağı para ile öğünmek, keyif sürmek niyetinde ise, şeytanla beraberdir.) [Taberani]Görüldüğü gibi bir Müslüman’ın iyi niyetle çalışması ibadettir. Fakat kâfirin ve her haramı işleyen kimsenin çalışması ibadet olmaz. Namaza ne lüzum var, çalışmak da ibadettir demek çok yanlıştır. Böyle söyleyen kâfir olur. Namaz kılan, haramlardan kaçan kimsenin iyi niyetle çalışması ibadettir. Çalışmada Dünya-Ahiret Dengesi Tüm namazlarımızda tahiyyata oturduğumuzda bir dua okumaktayız. Yüce Rabbimize şöyle yalvarmaktayız. “Onlardan, ‘Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem ateşinden koru’ diyenlerde vardır. ” (Bakara, 2/201) Tüm namazlarımızda duamıza konu olan dünya-ahiret dengesi çalışma hayatımızın temelini de oluşturmalıdır. Çünkü bu dengenin olmasını Yaratan (c.c.) istemektedir. Kasas süresine kulak verelim. Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. (Kasas, 28/77.) Sevgili Peygamberimizde (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır. “Dünya işlerinizi ıslah edip yoluna koyunuz, ahiretinizi de ihmal etmeyip onun için çalışınız,” (İbn Mace, nr. 2142) Peki, çalışma hayatında alt bir seviyede olmak Allah katında da alt seviye olmak anlamına mı gelir? Yüce Rabbimizin bir imtihan vesilesi olarak verdiği farklılıklarımızı çalışma hayatımızın temeline oturtturamayız. Çünkü kimimizin amir kimimizin memur olması, kimimizin işveren kimimizin işçi olması ve farklı konumlarda olmamız Allah-u Teâlâ’nın sadece bir imtihanıdır.Herkesin rızkı ayrılmıştırİnsan, rızkını aradığı gibi, rızk da, sahibini arar. Çok fakirler vardır ki, zenginlerden daha iyi, daha mutlu yaşar. Allahü teâlâ kendisinden korkanlara, dinine sarılanlara, ummadıkları yerden rızk gönderir. Allahü teâlâ, insanları yaratırken, ömürleri gibi, rızklarını da takdir etmiştir. Bu konudaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyle: (Allahü teâlâ, müminin rızkını ummadığı yerden verir.) [İ.Hibban] (Allah’tan korkun, istediğiniz şeylere kavuşmak için, iyi sebeplere yapışın. Kötü sebeplere yanaşmayın! Hiç kimse, takdir edilen rızkına kavuşmadıkça ölmez.) [Hakim] (Eceliniz sizi nasıl takip ederse, rızkınız da öylece takip eder. Rızk için sıkıntı çekerseniz, Allahü teâlânın emrine uygun hareket edin.) [Taberani] (Allah korkusunu sermaye edinen, rızkına ticaretsiz ve sermayesiz kavuşur.) [Taberani] (Allahü teâlâya tam tevekkül etseydiniz, sabah aç gidip, akşam tok dönen kuşlar gibi rızka kavuşurdunuz.) [Tirmizi] Helal rızka kavuşmak isteyen sebeplerine yapışmalıdır! Para kazanmak, malı arttırır. Fakat rızkı arttırmaz. Rızık, mukadderdir. Yani ezelde ayrılmıştır. Rızk, maaşa, mala, çalışmaya bağlı değildir. Fakat Allah emrettiği için çalışmak gerekir. Çünkü Allah teâlânın işleri, sebepler altında tecelli eder. Âdet-i İlahiye böyledir. Fakat, bazen, sebebe yapışıldığı halde, iş hâsıl olmayabilir. Yahut, sebepsiz de, hasıl olabilir. Bu konudaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyle: (Rızkının bol olmasını isteyen, sıla-i rahm etsin!) [Buhari](Rızk için üzülme, takdir edilen [ezelde ayrılmış olan] rızk seni bulur.) [İsfehani] (Zikrin hayırlısı hafi [gizli] olanı, rızkın hayırlısı ise kâfi olanıdır.)[Beyheki] (Allahü teâlâ sevdiğine, rızkını kâfi [yetecek kadar] verir.)[Ebuşşeyh] (Helal kazanmak için sıkıntı çekene, Cennet vacip olur.) [İ.Gazali](Rızka kavuşan çok hamd etsin!) [Hatib]Rızkların dağılması sabah namazından sonra olur. Manevi rızkların dağılması ise ikindi namazından sonradır. Bu iki vakitte uyumamaya dikkat etmelidir! Gösteriş için, övünmek için kazanmak tahrimen mekruhtur. Çalışmak rızkı artırmaz. Çalışmak takdir edilen rızka kavuşturmaya vesiledir. Rızkı veren Allahü teâlâdır. Çalışmak sebebe yapışmaktır. Sebeplere yapışmak sünnettir. (El-İhtiyar)İslam Dini Hep Çalışmayı Emreder “Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Ve çalışması da ileride görülecektir.” (Necm, 43/39-40.) İslam Dini kendisine inananlara sadece ahiret mutluluğunu vaat etmez ve bu mutluluk için hükümler getirmez. İslam Dini kendine inananlara dünya hayatında da mutlu olmayı vaat eder ve bu mutluluk için hükümler getirir.  İmani ilkeler böyledir. İbadet ilkeleri böyledir. Ahlaki ilkeler böyledir. Allah’a iman kişiye huzur verir, bir Rabbin varlığı kişiye güç verir, dayanma kuvveti verir. Ahirete iman kişiye bir bilinç kazandırır, dünyadayken yapıklarının hesabını vereceği bilinci kişiye dünyadayken güzel davranışlar sergilemesine vesile olur.  Namaz, oruç, zekat, hac, abdest, temizlik vb. tüm ibadetler ahret mutluluğun yanında dünya huzurunu da sağlar. Namaz kılan dünyada her türlü kötülüklerden uzak olur. Oruç tutan sıhhat bulur. Zekat veren malını sigortalatır. Hacca giden mahşeri provayı dünyada yaşar, tek başına olmadığının farkına varır. Abdest alan temiz olur. Temizliğe özen gösteren hastalıklardan emin olur. Doğru sözlü olmak ve yala söylememek, güvenilir olmak, gıybet ve dedikodu yapmamak, iftira etmemek vb. ahlaki ilkelerde dünya huzuru içindir. Ahlaki ilkeler yerine getirildiğinde, yalan söylenmediğinde, gıybet yapmadığında, iftirada bulunmadığında huzurlu olur. Cahiliye döneminde Bilal-i Habeş (r.a.) bir köle idi. İnsanlar arasında değersiz görülürdü. Oysaki Efendimiz (s.a.s.) değersizliğin kişinin toplumsal konumuyla ilgili olmadığını ifade etti. Ayetler bu hususta indi. Bugün şu vurguyu tüm kardeşlerimize yenilemek isterim ki; Toplumsal statülerimiz, çalışma alanlarındaki konumlarımız bir imtihan vesilesidir. Yoksa aramızdaki üstünlük sebebi asla değildir. Zaten Hucurat süresinde ifade ettiğimiz üzere üstünlük ne yaratılış ile ne statü ile ne makam-mevki, ne zenginlik iledir. Üstünlük Allah (c.c.)’dan sakınma (takva) iledir.  Allah Resulü Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor. “Allah (c.c.) sizin, şekillerinize, suretlerinize bakmaz. Sizin kalplerinize ve amellerinize bakar.”(Müslim, Birr, 33) Hz. Peygamber (s.a.s) dilenmek yerine çalışmayı tavsiye ediyor. “Herhangi birinizin iplerini alıp dağa gitmesi ve sırtına bir bağ odun yüklenip getirerek onu satması ve Allah’ın bu sebeple onun yüzsuyunu koruması, verseler de vermeseler de insanlardan bir şeyler dilenmesinden çok hayırlıdır.” (Buhârî, Zekât 50) Peygamber Efendimiz (s.a.s) zamanında yaşanmış bir olayı paylaşarak bu konunun önemini beraberce yeniden anlayalım. “Ensardan biri Peygambere gelip kendisinden dilendi. Peygamber efendimiz o kişiye: “Evinde bir şey yok mudur? Diye sordu. Adam: “Evet bir hasır ve bir de su kabımız vardır” dedi. Resulullah: “Git onları bana getir.” Dedi. Onları getirince iki dirheme satmış. Dirhemleri de adama vererek dedi ki: “Bir dirhemle çocuklarına yiyecek al, diğer dirhemle de bir balta satın al ve bana getir.” Adam baltayı getirince peygamber baltaya bir sap taktıktan sonra adama: “Al götür onunla odun kes sat, geçimini sağla, seni on beş güne kadar görmeyeyim.” buyurdu. Adam da gidip odunculuk yapmaya başladı ve peygamberin yanına on dirhem kazanmış olarak döndü. Peygamber efendimiz adama “Bu senin için, yüzünde dilencilik lekesi olduğu halde yanımıza gelmekten daha iyidir.” (İbn Mace, Ticaret, 282) buyurdu. Çalışmak çabalamak insan için yeterli mi? Hiç dua edilmeyecek mi? Maddi vesileleri yerine getirmek ne kadar değerli ise, manen Yüce Rabbimizin desteğini beklemek, O’nun bize yardım etmesini talep etmek, O’na duada bulunmak elbette çok değerlidir. Bu sebeple her türlü çaba-gayreti gösteren kardeşlerimiz, dua ederek bu çalışmalarını başarıya ulaştıracaklardır. Zaten çalışma insana, başarıya ulaştırma ise Allah’a (c.c.) aittir. (Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.” (Furkan, 25/77) Çalışma hayatındaki hırslarımız bizleri sıkıntıya sokmaktadır. Yüce Rabbine iman edip, ibadetlerine devam edip, ahlaklı olan bir kimse Rabbinin rızası için yapmış olduğu her iş ibadet mertebesindedir. Arz ettiğim hususları hayatına aktaran bir memur mesaisine riayet ediyorsa, mesai süresi ibadet mertebesindedir. İşçi, esnaf vb. hep böyledir. İlmihal bilgisi olan şu konuyu yeniden hatırlatmak isterim. İbadet iki türlüdür. Özel anlamda ibadet, genel anlamda ibadet. Namazımız, orucumuz, zekâtımız, haccımız özel anlamda ibadettir. Kişinin Allah rızası için yaptığı amelleri ise genel anlamda ibadettir. Âlemlere rahmet Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadislerinde şöyle buyuruyor. “Eğer bir adam, küçük çocuklarının rızkını kazanmak için çıkmışsa Allah yolundadır, ihtiyar anne-babasının ihtiyaçlarını karşılamak için çıkmışsa Allah yine yolundadır, kendi ekmeğini kazanmak için çıkmışsa yine Allah yolundadır. Şayet gösteriş için, böbürlenmek için çıkmışsa, işte o zaman şeytan yolundadır.” (Et- Teriğib ve’t- Terhib 2/524.) Çalışma hayatımız bizi Rabbimize kulluk yapmaktan alıkoymamalıdır. Cenâb-ı Hakk'ın bir ismi de Rezzak'tır. Bütün mahlûkatın rızkını veren O'dur. O'ndan başka rızık veren yoktur.Havada, karada ve denizde yaşayanların, hususan âcizlerin, bilhassa yavruların rızıklarının mükemmel verilmesi açık bir tarzda Rezzâk-ı Rahîm'i göstermektedir.Rızkımızın bizlere ulaşması için aradaki sebepler birer perdedir. Allahu Teâlâ her canlıya takdir ettiği rızkı sebepler eliyle göndermektedir. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler birer sebeptir.Canlıların rızıklarını arayıp bulması, hususan insanların güçleri yettiği nisbette kimseye yük olmamak için bizzat çalışarak helâlinden nafakalarını kazanmaları Allah'ın emridir.Başta namaz, oruç gibi ibadetleri yaptıktan sonra çalışmak da bir ibadettir.Hatta hadîs-i şerifte, "Helâl yoldan kazanç aramak her Müslüman üzerine farzdır" buyurulmuştur.İnsan da akıl, ilim ve çalışmak suretiyle bu nimetlerden faydalanmasını bilmelidir. Cenab-ı Hak Kur'ân-ı Kerîm'de, "Yeryüzünü size boyun eğdiren Allah'tır. Öyleyse yerin sırtlarında dolaşın ve Allah'ın verdiği rızıktan yiyin. Sonunda dönüşünüz O'nadır" Duyurulur. (Mülk, 15)Yâni yeryüzü işlenmeye müsaittir, dağlar hazineli direktir. Altını, üstünü araştırmak, faydalı imkânları ortaya çıkarmak, madenleri işlemek, hazineleri çıkarmak insanın işidir.Böyle zengin bir dünyada aç, susuz, işsiz, kârsız dolaşmak insanın kusurudur. Akıl anahtarıyla bu kapılar açılmalı, ilim ve fen vasıtasıyla her nimetten istifade edilmelidir.Allah'a tevekkül bahanesiyle Müslüman’ın oturması, tembelhanelerde ömür sermayesini israf etmesi, rızık için çalışmayı ihmal etmesi caiz değildir. Çalışarak kendine ve ailesine kâfi miktarda kazanç elde etmeye gücü yeten kimsenin dilenmesi, nzkını başkasından beklemesi dinen yasaktır. Kuvvetli adamın sadaka alması da doğru değildir.Rahman ve Rahmi olan Rabbimiz, Kasas Suresi’nde, "Allah istirahatınız için geceyi lütfedip vermiş. Verdiği nzkı aramanız için de gündüzü yaratmıştır. Bunlar O'nun rahmetinin eseridir. Belki artık şükredersiniz" buyurmuştur.Müslüman’ın vazifesi, bir iş, bir meslek tutup meşru dairede çalışarak helâl ve temiz kazanmaktır. Zira en bedbaht, en muzdarip, en sıkıntılı işsiz adamdır. Mes'ûd bir hayat, çalışmakla kazanılır. Çalışanlar kötülük düşünmeye vakit bulamazlar. Çalışmayanlarsa kendilerini kötülüklerden kurtaramazlar.Çalışmak sıkıntıyı, fakirliği izale eder. Yalnız çalışma hayatımız meşru ölçüler içinde olmalıdır. Gayrimeşru işlerde çalışmak Allah'ın emrettiği çalışma değil, nefis ve şeytana köleliktir; Allah yanında hiçbir kıymeti yoktur. Zararı çok, hesabı çetindir.İslâm nazarında en faziletli kazanç yollan ziraat, ticaret ve sanattır. Memuriyet ve işçilik de dinimizin mubah gördüğü kazanç yollarındandır. Dinimizde ölçü şudur:"Kazancını bir ferdin mutlak zararına dayayan kazanç yollan gayrimeşrudur. Karşılıklı rıza, iyi niyet ve dürüstlükle fertlerin birbirlerinden istifadelerini temin eden kazanç yollarıysa meşrudur."İslâm'ın yasakladığı kazanç yolları şunlardır: Fuhuş ve zinaya teşvik ve tahrik eden her türlü oyun ve sanatlar, içki ve uyuşturucu madde yapım ve satımı, faizli muamelelerin bütünü haram kazanç yollarıdır. Haram ise ateştir; meşgul olanları hem dünyada, hem cehennemde yakar. Haramdan kaçanı Allah korur.Çalışmak ve helâlinden kazanmak ve meşru yollarda harcamak hedefimiz olmalıdır.Dünyada kalacağımız kadar dünya için, sonsuz olan âhiret hayatımız kadar da âhiretimiz için çalışmalıyız. Sırf dünya için yaratılmadığımızı unutmamalıyız.Bizler ebedî bir hayatı kazanmak için ömür sermayesiyle bu dünya pazarına gönderilmişiz.Âhiret dünyadan hayırlıdır. Zira bu fânî ve geçici, âhiret bakî ve ebedîdir. İnsan için çalışıp kazandığından başka birşey yoktur.Maddî rızkımızı kazanmaya çalıştığımız gibi, manevî rızkımız için de çalışmalıyız.Midemiz ekmeğe, suya muhtaç olduğu gibi kalbimiz îman derslerine, aklımız ilim ve irfana muhtaçtır.Bedeni besleyip hayatımızın esası olan ruhu gıdasız bırakmak, plânsız ve programsız bir çalışmadır. Beden ruhla kaimdir. Ruh sultan, beden onun hizmetkârıdır. Beden ölür, ruh ölmez! Ruhun gıdası, başta namaz ve diğer ibadetlerdir. İnsanın bu dünyada en mühim işi, ibadetlerini yapmaktır. Ondan sonra dünyalık işler de ibadet hükmünü alır.Resûl-i Zîşan Efendimiz'in (sav) ümmetim çalışmaya teşvik ettiği birkaç hadîs-i şeriflerini dinleyelim:"Çalışınız! Herkes niçin yaratılmış ise ancak onu yapabilir.""İki günü eşit olan zarardadır.""Hiçbir kimse yiyecek olarak el emeğinden daha hayırlısını yememiştir. Allah'ın Resulü Dâvud Aleyhisselâm da el emeğini yerdi.""Herhangi birinizin ipini sırtına alıp bir demet odun getirerek satması ve bununla Allah'ın onun şerefini koruması, istemesinden daha hayırlıdır. Zira insanlar ona istediğini ya verirler, ya da vermezler.""Veren el, alan elden üstündür."Enes bin Mâlik (ra), "Yâ Resûlallah! Dualarımın kabul olmasını istiyorum, bana bunun yolunu gösterir misiniz?" dedim.Resûl-i Ekrem (sav) ferman etti: "Yâ Enes! Helâl kazan, duan makbul olur. Zira kişi ağzına haram bir lokma götürse, 40 gün duası kabul olunmaz" buyurdu.Boş durmayınız, çalışınız! Kazandığınız helâl fakat az kazanca kanaat ediniz!Helâl ve haram ölçüsünü elden bırakmadan çalışınız!Çoluk çocuğunuza haram lokma yedirmeyiniz! Sonra "haramzade" olurlar, yakanıza yapışırlar, size düşman ve şikâyetçi olurlar!Kazancınız az olsun, temiz olsun!Unutmayınız ki:Helâl dairesi geniştir. Harama girmeye gerek yoktur. Cumanız mübarek olsun.Bütün dünya Müslümanlarına selamlar.
Ekleme Tarihi: 19 Mart 2015 - Perşembe

İSLAMDA ÇALIŞMAK

Rabbimiz yeryüzünü insan için hazırlamış, herşeyi insana hizmetçi yapmış, zemin sofrasını türlü türlü nimetlerle donatmış, insanlara "Çalışınız, kazanınız! Tembelliği terk ediniz! Gayretli, hareketli olunuz! Meşru dairede israf etmeden yiyiniz, içiniz!" buyurmuştur.

Çalışmak ibadet midir?

Müminin çalışması ibadettir. Fakat imansızın çalışması ibadet olamaz. Ben namaz kılmam ama bak çalışıyorum, bu da ibadettir demek yanlıştır. Namaz kılmayanın da çalışması ibadet olmaz.
Kimseye muhtaç olmamak için çalışmak çok kıymetlidir. Peygamber efendimiz, Hazret-i Muaz ile müsafaha edince buyurdu ki:
- Ya Muaz, ellerin nasırlaşmış.
- Evet ya Resulallah, kazma elimde toprakla meşgul oluyor ve bu sayede çoluk çocuğumun nafakasını kazanıyorum.
Fahr-i kâinat efendimiz, Hazret-i Muaz’ı öpüp buyurdu ki:
- Bu eli Cehennem yakmaz. (Tibyan)

Yine bir gün bir genç, sabah erkenden işine gidiyordu. Eshab-ı kiramdan bazıları, bunu uygun görmediler. Orada bulunan Peygamber efendimiz buyurdu ki: 
(Öyle söylemeyiniz! Eğer kimseye muhtaç olmamak, ana babasını ve aile efradını muhtaç etmemek için işine gidiyorsa, her adımı ibadettir. Eğer kazanacağı para ile öğünmek, keyif sürmek niyetinde ise, şeytanla beraberdir.) [Taberani]

Görüldüğü gibi bir Müslüman’ın iyi niyetle çalışması ibadettir. Fakat kâfirin ve her haramı işleyen kimsenin çalışması ibadet olmaz. Namaza ne lüzum var, çalışmak da ibadettir demek çok yanlıştır. Böyle söyleyen kâfir olur. Namaz kılan, haramlardan kaçan kimsenin iyi niyetle çalışması ibadettir.

Çalışmada Dünya-Ahiret Dengesi

Tüm namazlarımızda tahiyyata oturduğumuzda bir dua okumaktayız. Yüce Rabbimize şöyle yalvarmaktayız.

“Onlardan, ‘Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem ateşinden koru’ diyenlerde vardır. ” (Bakara, 2/201)

Tüm namazlarımızda duamıza konu olan dünya-ahiret dengesi çalışma hayatımızın temelini de oluşturmalıdır. Çünkü bu dengenin olmasını Yaratan (c.c.) istemektedir. Kasas süresine kulak verelim.

Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. (Kasas, 28/77.)

Sevgili Peygamberimizde (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır. “Dünya işlerinizi ıslah edip yoluna koyunuz, ahiretinizi de ihmal etmeyip onun için çalışınız,” (İbn Mace, nr. 2142)

Peki, çalışma hayatında alt bir seviyede olmak Allah katında da alt seviye olmak anlamına mı gelir?

Yüce Rabbimizin bir imtihan vesilesi olarak verdiği farklılıklarımızı çalışma hayatımızın temeline oturtturamayız. Çünkü kimimizin amir kimimizin memur olması, kimimizin işveren kimimizin işçi olması ve farklı konumlarda olmamız Allah-u Teâlâ’nın sadece bir imtihanıdır.
Herkesin rızkı ayrılmıştır
İnsan, rızkını aradığı gibi, rızk da, sahibini arar. Çok fakirler vardır ki, zenginlerden daha iyi, daha mutlu yaşar. Allahü teâlâ kendisinden korkanlara, dinine sarılanlara, ummadıkları yerden rızk gönderir. Allahü teâlâ, insanları yaratırken, ömürleri gibi, rızklarını da takdir etmiştir. Bu konudaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyle: 
(Allahü teâlâ, müminin rızkını ummadığı yerden verir.) [İ.Hibban] 

(Allah’tan korkun, istediğiniz şeylere kavuşmak için, iyi sebeplere yapışın. Kötü sebeplere yanaşmayın! Hiç kimse, takdir edilen rızkına kavuşmadıkça ölmez.) [Hakim] 

(Eceliniz sizi nasıl takip ederse, rızkınız da öylece takip eder. Rızk için sıkıntı çekerseniz, Allahü teâlânın emrine uygun hareket edin.) [Taberani] 

(Allah korkusunu sermaye edinen, rızkına ticaretsiz ve sermayesiz kavuşur.) [Taberani] 

(Allahü teâlâya tam tevekkül etseydiniz, sabah aç gidip, akşam tok dönen kuşlar gibi rızka kavuşurdunuz.) [Tirmizi] 

Helal rızka kavuşmak isteyen sebeplerine yapışmalıdır! Para kazanmak, malı arttırır. Fakat rızkı arttırmaz. Rızık, mukadderdir. Yani ezelde ayrılmıştır. Rızk, maaşa, mala, çalışmaya bağlı değildir. Fakat Allah emrettiği için çalışmak gerekir. Çünkü Allah teâlânın işleri, sebepler altında tecelli eder. Âdet-i İlahiye böyledir. Fakat, bazen, sebebe yapışıldığı halde, iş hâsıl olmayabilir. Yahut, sebepsiz de, hasıl olabilir. Bu konudaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyle: 
(Rızkının bol olmasını isteyen, sıla-i rahm etsin!) [Buhari]

(Rızk için üzülme, takdir edilen [ezelde ayrılmış olan] rızk seni bulur.) [İsfehani] 

(Zikrin hayırlısı hafi [gizli] olanı, rızkın hayırlısı ise kâfi olanıdır.)[Beyheki] 

(Allahü teâlâ sevdiğine, rızkını kâfi [yetecek kadar] verir.)[Ebuşşeyh] 

(Helal kazanmak için sıkıntı çekene, Cennet vacip olur.) [İ.Gazali]

(Rızka kavuşan çok hamd etsin!) [Hatib]

Rızkların dağılması sabah namazından sonra olur. Manevi rızkların dağılması ise ikindi namazından sonradır. Bu iki vakitte uyumamaya dikkat etmelidir!

Gösteriş için, övünmek için kazanmak tahrimen mekruhtur. Çalışmak rızkı artırmaz. Çalışmak takdir edilen rızka kavuşturmaya vesiledir. Rızkı veren Allahü teâlâdır. Çalışmak sebebe yapışmaktır. Sebeplere yapışmak sünnettir. (El-İhtiyar)

İslam Dini Hep Çalışmayı Emreder

“Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.

Ve çalışması da ileride görülecektir.” (Necm, 43/39-40.)

İslam Dini kendisine inananlara sadece ahiret mutluluğunu vaat etmez ve bu mutluluk için hükümler getirmez. İslam Dini kendine inananlara dünya hayatında da mutlu olmayı vaat eder ve bu mutluluk için hükümler getirir.  İmani ilkeler böyledir. İbadet ilkeleri böyledir. Ahlaki ilkeler böyledir. Allah’a iman kişiye huzur verir, bir Rabbin varlığı kişiye güç verir, dayanma kuvveti verir. Ahirete iman kişiye bir bilinç kazandırır, dünyadayken yapıklarının hesabını vereceği bilinci kişiye dünyadayken güzel davranışlar sergilemesine vesile olur.  Namaz, oruç, zekat, hac, abdest, temizlik vb. tüm ibadetler ahret mutluluğun yanında dünya huzurunu da sağlar. Namaz kılan dünyada her türlü kötülüklerden uzak olur. Oruç tutan sıhhat bulur. Zekat veren malını sigortalatır. Hacca giden mahşeri provayı dünyada yaşar, tek başına olmadığının farkına varır. Abdest alan temiz olur. Temizliğe özen gösteren hastalıklardan emin olur. Doğru sözlü olmak ve yala söylememek, güvenilir olmak, gıybet ve dedikodu yapmamak, iftira etmemek vb. ahlaki ilkelerde dünya huzuru içindir. Ahlaki ilkeler yerine getirildiğinde, yalan söylenmediğinde, gıybet yapmadığında, iftirada bulunmadığında huzurlu olur.

Cahiliye döneminde Bilal-i Habeş (r.a.) bir köle idi. İnsanlar arasında değersiz görülürdü. Oysaki Efendimiz (s.a.s.) değersizliğin kişinin toplumsal konumuyla ilgili olmadığını ifade etti. Ayetler bu hususta indi. Bugün şu vurguyu tüm kardeşlerimize yenilemek isterim ki; Toplumsal statülerimiz, çalışma alanlarındaki konumlarımız bir imtihan vesilesidir. Yoksa aramızdaki üstünlük sebebi asla değildir. Zaten Hucurat süresinde ifade ettiğimiz üzere üstünlük ne yaratılış ile ne statü ile ne makam-mevki, ne zenginlik iledir. Üstünlük Allah (c.c.)’dan sakınma (takva) iledir.  Allah Resulü Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor.

“Allah (c.c.) sizin, şekillerinize, suretlerinize bakmaz. Sizin kalplerinize ve amellerinize bakar.”(Müslim, Birr, 33)

Hz. Peygamber (s.a.s) dilenmek yerine çalışmayı tavsiye ediyor.

“Herhangi birinizin iplerini alıp dağa gitmesi ve sırtına bir bağ odun yüklenip getirerek onu satması ve Allah’ın bu sebeple onun yüzsuyunu koruması, verseler de vermeseler de insanlardan bir şeyler dilenmesinden çok hayırlıdır.” (Buhârî, Zekât 50)

Peygamber Efendimiz (s.a.s) zamanında yaşanmış bir olayı paylaşarak bu konunun önemini beraberce yeniden anlayalım. “Ensardan biri Peygambere gelip kendisinden dilendi. Peygamber efendimiz o kişiye: “Evinde bir şey yok mudur? Diye sordu. Adam: “Evet bir hasır ve bir de su kabımız vardır” dedi. Resulullah: “Git onları bana getir.” Dedi. Onları getirince iki dirheme satmış. Dirhemleri de adama vererek dedi ki: “Bir dirhemle çocuklarına yiyecek al, diğer dirhemle de bir balta satın al ve bana getir.” Adam baltayı getirince peygamber baltaya bir sap taktıktan sonra adama: “Al götür onunla odun kes sat, geçimini sağla, seni on beş güne kadar görmeyeyim.” buyurdu. Adam da gidip odunculuk yapmaya başladı ve peygamberin yanına on dirhem kazanmış olarak döndü. Peygamber efendimiz adama “Bu senin için, yüzünde dilencilik lekesi olduğu halde yanımıza gelmekten daha iyidir.” (İbn Mace, Ticaret, 282) buyurdu.

Çalışmak çabalamak insan için yeterli mi? Hiç dua edilmeyecek mi?

Maddi vesileleri yerine getirmek ne kadar değerli ise, manen Yüce Rabbimizin desteğini beklemek, O’nun bize yardım etmesini talep etmek, O’na duada bulunmak elbette çok değerlidir. Bu sebeple her türlü çaba-gayreti gösteren kardeşlerimiz, dua ederek bu çalışmalarını başarıya ulaştıracaklardır. Zaten çalışma insana, başarıya ulaştırma ise Allah’a (c.c.) aittir.

(Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.” (Furkan, 25/77)

Çalışma hayatındaki hırslarımız bizleri sıkıntıya sokmaktadır.

Yüce Rabbine iman edip, ibadetlerine devam edip, ahlaklı olan bir kimse Rabbinin rızası için yapmış olduğu her iş ibadet mertebesindedir.

Arz ettiğim hususları hayatına aktaran bir memur mesaisine riayet ediyorsa, mesai süresi ibadet mertebesindedir. İşçi, esnaf vb. hep böyledir. İlmihal bilgisi olan şu konuyu yeniden hatırlatmak isterim. İbadet iki türlüdür. Özel anlamda ibadet, genel anlamda ibadet.

Namazımız, orucumuz, zekâtımız, haccımız özel anlamda ibadettir. Kişinin Allah rızası için yaptığı amelleri ise genel anlamda ibadettir. Âlemlere rahmet Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadislerinde şöyle buyuruyor. “Eğer bir adam, küçük çocuklarının rızkını kazanmak için çıkmışsa Allah yolundadır, ihtiyar anne-babasının ihtiyaçlarını karşılamak için çıkmışsa Allah yine yolundadır, kendi ekmeğini kazanmak için çıkmışsa yine Allah yolundadır. Şayet gösteriş için, böbürlenmek için çıkmışsa, işte o zaman şeytan yolundadır.” (Et- Teriğib ve’t- Terhib 2/524.)

Çalışma hayatımız bizi Rabbimize kulluk yapmaktan alıkoymamalıdır.

Cenâb-ı Hakk'ın bir ismi de Rezzak'tır. Bütün mahlûkatın rızkını veren O'dur. O'ndan başka rızık veren yoktur.

Havada, karada ve denizde yaşayanların, hususan âcizlerin, bilhassa yavruların rızıklarının mükemmel verilmesi açık bir tarzda Rezzâk-ı Rahîm'i göstermektedir.

Rızkımızın bizlere ulaşması için aradaki sebepler birer perdedir. Allahu Teâlâ her canlıya takdir ettiği rızkı sebepler eliyle göndermektedir. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler birer sebeptir.

Canlıların rızıklarını arayıp bulması, hususan insanların güçleri yettiği nisbette kimseye yük olmamak için bizzat çalışarak helâlinden nafakalarını kazanmaları Allah'ın emridir.

Başta namaz, oruç gibi ibadetleri yaptıktan sonra çalışmak da bir ibadettir.

Hatta hadîs-i şerifte, "Helâl yoldan kazanç aramak her Müslüman üzerine farzdır" buyurulmuştur.

İnsan da akıl, ilim ve çalışmak suretiyle bu nimetlerden faydalanmasını bilmelidir. Cenab-ı Hak Kur'ân-ı Kerîm'de, "Yeryüzünü size boyun eğdiren Allah'tır. Öyleyse yerin sırtlarında dolaşın ve Allah'ın verdiği rızıktan yiyin. Sonunda dönüşünüz O'nadır" Duyurulur. (Mülk, 15)

Yâni yeryüzü işlenmeye müsaittir, dağlar hazineli direktir. Altını, üstünü araştırmak, faydalı imkânları ortaya çıkarmak, madenleri işlemek, hazineleri çıkarmak insanın işidir.

Böyle zengin bir dünyada aç, susuz, işsiz, kârsız dolaşmak insanın kusurudur. Akıl anahtarıyla bu kapılar açılmalı, ilim ve fen vasıtasıyla her nimetten istifade edilmelidir.

Allah'a tevekkül bahanesiyle Müslüman’ın oturması, tembelhanelerde ömür sermayesini israf etmesi, rızık için çalışmayı ihmal etmesi caiz değildir. Çalışarak kendine ve ailesine kâfi miktarda kazanç elde etmeye gücü yeten kimsenin dilenmesi, nzkını başkasından beklemesi dinen yasaktır. Kuvvetli adamın sadaka alması da doğru değildir.

Rahman ve Rahmi olan Rabbimiz, Kasas Suresi’nde, "Allah istirahatınız için geceyi lütfedip vermiş. Verdiği nzkı aramanız için de gündüzü yaratmıştır. Bunlar O'nun rahmetinin eseridir. Belki artık şükredersiniz" buyurmuştur.

Müslüman’ın vazifesi, bir iş, bir meslek tutup meşru dairede çalışarak helâl ve temiz kazanmaktır. Zira en bedbaht, en muzdarip, en sıkıntılı işsiz adamdır. Mes'ûd bir hayat, çalışmakla kazanılır. Çalışanlar kötülük düşünmeye vakit bulamazlar. Çalışmayanlarsa kendilerini kötülüklerden kurtaramazlar.

Çalışmak sıkıntıyı, fakirliği izale eder. Yalnız çalışma hayatımız meşru ölçüler içinde olmalıdır. Gayrimeşru işlerde çalışmak Allah'ın emrettiği çalışma değil, nefis ve şeytana köleliktir; Allah yanında hiçbir kıymeti yoktur. Zararı çok, hesabı çetindir.

İslâm nazarında en faziletli kazanç yollan ziraat, ticaret ve sanattır. Memuriyet ve işçilik de dinimizin mubah gördüğü kazanç yollarındandır. Dinimizde ölçü şudur:

"Kazancını bir ferdin mutlak zararına dayayan kazanç yollan gayrimeşrudur. Karşılıklı rıza, iyi niyet ve dürüstlükle fertlerin birbirlerinden istifadelerini temin eden kazanç yollarıysa meşrudur."

İslâm'ın yasakladığı kazanç yolları şunlardır: Fuhuş ve zinaya teşvik ve tahrik eden her türlü oyun ve sanatlar, içki ve uyuşturucu madde yapım ve satımı, faizli muamelelerin bütünü haram kazanç yollarıdır. Haram ise ateştir; meşgul olanları hem dünyada, hem cehennemde yakar. Haramdan kaçanı Allah korur.

Çalışmak ve helâlinden kazanmak ve meşru yollarda harcamak hedefimiz olmalıdır.

Dünyada kalacağımız kadar dünya için, sonsuz olan âhiret hayatımız kadar da âhiretimiz için çalışmalıyız. Sırf dünya için yaratılmadığımızı unutmamalıyız.

Bizler ebedî bir hayatı kazanmak için ömür sermayesiyle bu dünya pazarına gönderilmişiz.

Âhiret dünyadan hayırlıdır. Zira bu fânî ve geçici, âhiret bakî ve ebedîdir. İnsan için çalışıp kazandığından başka birşey yoktur.

Maddî rızkımızı kazanmaya çalıştığımız gibi, manevî rızkımız için de çalışmalıyız.

Midemiz ekmeğe, suya muhtaç olduğu gibi kalbimiz îman derslerine, aklımız ilim ve irfana muhtaçtır.

Bedeni besleyip hayatımızın esası olan ruhu gıdasız bırakmak, plânsız ve programsız bir çalışmadır. Beden ruhla kaimdir. Ruh sultan, beden onun hizmetkârıdır. Beden ölür, ruh ölmez! Ruhun gıdası, başta namaz ve diğer ibadetlerdir. İnsanın bu dünyada en mühim işi, ibadetlerini yapmaktır. Ondan sonra dünyalık işler de ibadet hükmünü alır.

Resûl-i Zîşan Efendimiz'in (sav) ümmetim çalışmaya teşvik ettiği birkaç hadîs-i şeriflerini dinleyelim:

"Çalışınız! Herkes niçin yaratılmış ise ancak onu yapabilir."

"İki günü eşit olan zarardadır."

"Hiçbir kimse yiyecek olarak el emeğinden daha hayırlısını yememiştir. Allah'ın Resulü Dâvud Aleyhisselâm da el emeğini yerdi."

"Herhangi birinizin ipini sırtına alıp bir demet odun getirerek satması ve bununla Allah'ın onun şerefini koruması, istemesinden daha hayırlıdır. Zira insanlar ona istediğini ya verirler, ya da vermezler."

"Veren el, alan elden üstündür."

Enes bin Mâlik (ra), "Yâ Resûlallah! Dualarımın kabul olmasını istiyorum, bana bunun yolunu gösterir misiniz?" dedim.

Resûl-i Ekrem (sav) ferman etti: "Yâ Enes! Helâl kazan, duan makbul olur. Zira kişi ağzına haram bir lokma götürse, 40 gün duası kabul olunmaz" buyurdu.

Boş durmayınız, çalışınız! Kazandığınız helâl fakat az kazanca kanaat ediniz!

Helâl ve haram ölçüsünü elden bırakmadan çalışınız!

Çoluk çocuğunuza haram lokma yedirmeyiniz! Sonra "haramzade" olurlar, yakanıza yapışırlar, size düşman ve şikâyetçi olurlar!

Kazancınız az olsun, temiz olsun!

Unutmayınız ki:

Helâl dairesi geniştir. Harama girmeye gerek yoktur.


Cumanız mübarek olsun.Bütün dünya Müslümanlarına selamlar.



Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yenigolcuk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.