Mustafa OKULLU
Köşe Yazarı
Mustafa OKULLU
 

İSLAM DA MÜZİK

Müzik, kelime olarak Yunancadaki “Musaların Sanatı” anlamına gelen “mousike” sözcüğünden gelmektedir[1]. Arap dilindeki (mûsîkî / mûsîkâ) kelimesi de aynı köktendir[2]. “Mûsî”, “nağmeler”; “kî” ise “ölçülü ve zevkli” anlamına gelmektedir[3]. 2- İnsanla yaşıt olan nağme sanatının adı Yunancadan alınmıştır ve dünyanın hemen bütün dillerinde aynı asıldan çıktığı belli olan benzer şekillerde kullanılır. Yunancada, o dilin alfabesine göre m-o-u-s-a harfleriyle yazılan ve “mûsa” diye okunan “peri” anlamında bir kelime vardır. Yunancanın kurallarına göre, bir kelimenin sonuna gelen -ike veya -ika takısı, o kelimeye “konuşulan dil” anlamını kazandırır. Mûsa’ya eklenen -ike takısı, peri kelimesine de “perilerin konuştuğu dil” anlamını verir. (Yunancası “ta mûsike’). Mûsiki ve şiire daha sonraları -İslâmî terimle- “meleklerin dili” denmiş olmasından da anlaşılacağı gibi, müzik kelimesinin kökündeki bu “perice” anlamı, bu sanatın sonradan yapılan bütün tariflerinin en kısası değil ve en güzelidir[4]. 3- Müzik kelimesi, Yunan mitolojisinde bi­lim ve sanat tanrıçası “Müz” isminden kaynaklanmaktadır[5]. Türkçe’de şehir çevresinde saray ve konak müziklerine Kâr[6], Kârçe[7] ve Beste[8]; şehir ve çevresindeki küçük kasaba müziklerine Şarkı[9] ve Türkü[10]; cami müziğine Ezan, Dua, Tehlil[11],Tesbih[12], Salât[13], Tekbir[14] ve Temcid[15]; tek­ke müziğine Semâ[16], Deme[17], Tevşih[18], Şugl,[19] Durak[20], ilâhî[21], Nefes[22], Münâcaât[23], N’at[24] ve Âyin[25]; kışlalardaki askeri müziğe Mehter[26]; sınırboylarında kahramanlık ve savaş türkülerine Marş[27] adı verilmektedir.[28] Bunların yanında Mani[29], Koşma[30], Divân[31], Karşılaşma, Bozlak[32], Uzunhava[33], Destan[34] gibi daha birçok çeşit müzik türleri de bulunmaktadır. Kur’ân-ı Kerim’de ses sanatı olarak “müzik” kavramını ifade eden özel bir kelime ve kavram bulunmamaktadır. Ancak müziğin muhtevası, icrası ve sonuçlarını ilgilendiren ve bu hususlarda temel ölçü sayılacak kurallardan söz eden bir çok ayet-i kerime yer almaktadır. Bu kuralları şu şekilde özetleyebiliriz: 1- Müziğin, insanları Allah yolundan alıkoymaması. 2- Din ve dince mukaddes kabul edilen şeyleri alay konusu etmemesi. 3- Dini sorumluluk ve görevleri ihmal edecek seviyede olmaması. 4- Dini değerlere aykırı konularda propaganda özelliği taşımaması. 5- Söz veya icrasında yalan, iftira, zinaya teşvik gibi dince yasaklanan husus­ların yer almaması. 6- İbadet gibi telakki edilmemesi. 7- Kur’ân okuma ve dinleme kültürünün önüne geçmemesi. 8- İnsanları nefsani arzularına esir edecek bir icra, muhteva ve seviyede olma­ması. 9- insanları dini ya da dünyevî faydalardan tamamen uzak bir şekilde faydasız şeylerle meşgul etmemesi. 10-Maddi ya da manevi her hangi bir zarar unsuru taşımaması. II- Hadis kaynaklarında Rasulullah (s.a.s)’den çeşitli yorum ve uygulamalar nakledilmektedir. Bunların bir kısmı sahih, bir kısmı zayıf diğer bir kısmı da uydurmadır. Sahih rivayetlerde Rasulullah (s.a.s.)’in müziği Kur’ân-ı Kerim’de belirtilen ölçüler ışığında değerlendirdiği, dini açıdan sakıncalı gördüğü müzik icralarını yasakladığı, dini açıdan her hangi bir sakınca görmediği müzik icralarına da müsaade ettiği, hatta bizzat kendisinin de bu gibi müzikleri dinleyip ashabını teşvik ettiği ifade edilmektedir. III-Eserlerinde müzik konusuna yer veren alimler bu hususta farklı görüşler belirtmişlerdir. Bu mayanda kimi İslâm alimleri müziği bütünüyle haram sayma yoluna gitmiş, kimisi mekruh demiş kimisi de müziğin bütünüyle mübah olduğunu savunmuştur. Bütün bunların yanında müziği çeşitli yönleriyle tahlil ederek olumlu/mübah olanını, olumsuz/haram olanından ayıklamaya çalışarak, gerek muhteva gerekse icrasında dinin temel kurallarına aykırılık bulunmayan ve insanlarda olumlu sonuçlar doğuran müziğe cevaz verip, bu özellikleri taşımayan müziği haram sayanlar da olmuştur. Esasen kaynaklar dikkatli incelendiği zaman müziği haram, mekruh ya da mübah sayan alimlerin hemen bütününün konuyu bu açıdan ele alıp inceledikleri görülecektir. Bu da alimlerin müziği içinde yaşadıkları toplumların sosyo-kültürel yapısına göre değerlendiklerini göstermektedir. İslam açısından müziğin hükmü, “müzik” denilince ne anlaşıldığına bağlıdır. Tarih boyu İslam kaynaklarında müzik çeşitli isimler altında anılmış, her kavram kendi içinde başka şeyleri de ifade etmiş ve müziği dini açıdan yorumlayanlar da bu kavramlar ve içeriklerine göre müziği yorumlamışlardır. Günümüzde müziğin dini yönü ile ilgili tartışmalarda da bu husus geçerliliğini korumaktadır.   Müzik kelimesi, Yunan mitolojisinde bi­lim ve sanat tanrıçası “Müz” isminden kaynaklanmaktadır[5]. Türkçe’de şehir çevresinde saray ve konak müziklerine Kâr[6], Kârçe[7] ve Beste[8]; şehir ve çevresindeki küçük kasaba müziklerine Şarkı[9] ve Türkü[10]; cami müziğine Ezan, Dua, Tehlil[11],Tesbih[12], Salât[13], Tekbir[14] ve Temcid[15]; tek­ke müziğine Semâ[16], Deme[17], Tevşih[18], Şugl,[19] Durak[20], ilâhî[21], Nefes[22], Münâcaât[23], N’at[24] ve Âyin[25]; kışlalardaki askeri müziğe Mehter[26]; sınırboylarında kahramanlık ve savaş türkülerine Marş[27] adı verilmektedir.[28] Bunların yanında Mani[29], Koşma[30], Divân[31], Karşılaşma, Bozlak[32], Uzunhava[33], Destan[34] gibi daha birçok çeşit müzik türleri de bulunmaktadır. Peygamber (s.as.) dönemi musiki terimleri ve aletleri ile ilgili olarak Tarih, Edebiyat, Hadis, Tefsir vb. kaynaklarda farklı tespitler bulunmaktadır. Bu tespitlerin ve rivâyetlerin mukayesesi, konunun netleşmesi bakımından önem arzetmektedir. Ancak çalışmanın hacmini aşmaması bakımından biz burada başta hadis kaynakları olmak üzere, tefsir, fıkıh ve tasavvuf kaynaklarında geçen terimleri nakletmekle yetineceğiz. Peygamber (s.a.s.)’in hadisleri ve diğer İslâm kaynaklarında tespit edebildiğimiz başlıca mûsikî terimleri şunlardır: “el-Gınâ”, “el-inşâd”, “el-Hudâ”, “en-Nasb”, “en-Niyâhe”, “el-Gazel”, “Zühdiyyât”, “Kaside”, “Tağyîr”, “Semâ”, “Mûsikî”, “el-Elhân”, “el-Edvâr”, “Meâzif”, “Mezâmîr” ve “Melâhî”. MÜZİĞİ GENEL OLARAK HARAM SAYANLAR Bazı alimler türü ve muhtevası ne olursa olsun “müzik” kavramına giren her türlü ses sanatını haram saymışlardır. Bu husustaki bazı görüşler ve delilleri şöyledir: A-Kur’an-ı Kerim 1- “insanlardan öyleleri vardır ki, halkı farkettirmeden ve hiçbir bilgiye dayan­madan Allah yolundan saptırmak ve dini alaya almak için boş söz ve eğlendirici sözler (lehve’l-hadîs) satın alırlar. işte onlar için hor ve hakir edici bir azap vardır.[89] Tirmizî’nin Ebu Ümâme el-Bâhilî’den naklettiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Şarkıcı kadınların alım ve satımı, onlar üzerinden para kazanmak ve onların karşılığında alınan ücretler helal değildir. Allah Teâlâ’nın şu sözü onlar hakkında nazil olmuştur: “insanlardan öyleleri vardır ki…”[90] Sahabeden İbni Mes’ud, İbni Abbas, Ebu Ümâme ve Cabir b. Abdullah; Tabiinden Mücahid, İbn Cüreyc, ikrime, Hasan-i Basrî ve Mekhûl burada geçen “lehve’l-hadîs”den maksadın şarkı olduğunu söylemişlerdir.[91] Bir rivâyette Mücâhid bunu “Davul” (Tabl) şeklinde tefsir etmiştir.[92] İmam Kurtubi (ö. 671/1273), müfessirlerin bu konudaki görüşlerini nakletikten sonra: “Bu konuda en doğru görüş, “Lehve’l-Hadis”ten maksadın şarkı olduğunu ifade eden görüştür. Peygamber (s.a.v.) ve ashab-ı kirâmdan nakledilen görüşler de bunu gerektirir” demektedir.[93] İbn Arabî (ö. 543/1148) “Lehve’l-Hadis”in yorumunda “şarkı ve çalgı aletleri”, “batıl olan herşey” ve “darbuka” şeklinde üç ayrı görüş olduğunu söyledikten sonra, en doğru görüşün “Lehve’l-Hadis”ten maksadın “batıl olan herşey” olduğunu savunan ikinci görüş olduğunu ifade etmiştir[94]. Şafii fakihlerinden İbn Hacer Heytemî (ö. 974/1567)[95] ile bazı Hanbeli fakih­leri[96] bu âyete dayanarak şarkının haram olacağını; Hanefî fakihlerinden İbn Âbidîn de bu âyete dayanarak mübah şekliyle bile olsa şarkının mekruh olduğunu ifade etmiştir[97]. Muhamed Hamdi Yazır (ö. 1361/1942) ise konuyu şöyle özetlemektedir: “Tefsir alimlerinin bir çoğu “Lehve’l-Hadis”i şarkı ile tefsir etmişlerse de araştırmacıların tercihi ayetin zahiri gereği genel bir mana ifade etmesidir. Bununla beraber burada asıl azarlamanın hikmeti şununla anlatılmıştır: “Bilmiyerek Allah yolundan saptırmak ve onu alaya almak”. Yani saptırdığını htirmeden, yaptığı işin akibetini sezdirmeden dini ve ahlakı bozmak ve Allah yolu ve onun hak diniyle eğlenmek için.[98] Ayetin müziğin haramlılığına delil olarak ileri sürülmesine karşı çıkan İmam Gazzâlî bu konudaki görüşünü şöyle ifade etmektedir: “Din karşılığında, Allah yolundan saptırmak için “Lehve’l-Hadis” satın almak haramdır. Bu konuda tartışma yoktur. Her çalgı, dinin karşılığında satın alınmıştır ve Allah yolundan saptırıcıdır da denilemez. Ayetten maksat da budur. Bir kişi Kur’an-ı Kerim’i dahi Allah yolundan saptırmak için okusa haram işlemiş olur.[99] 2- “Bu söze mi şaşıyorsunuz? Gülüyorsunuz… Ağlamıyorsunuz… Habersiz oya­lanmaktasınız (sâmidûn).” [100] Ayette geçen “Sâmidûn” kelimesi İbn Abbas (ö. 68/687) ve ikrime (ö. 105/723)’ye göre şarkı manasındadır. Çünkü Yemen ve Hımyer lugatında “Sümûd” şarkı (gınâ) manasına gelmektedir.[101] Mekkeliler Kur’ân dinledikleri zaman ona kulak verme­mek için şarkı söyler, eğlenirlermiş.[102] İbn Kayyım el-Cevziyye ayette geçen “Sâmidûn” kelimesini şarkı olarak yorum­lamasından hareketle müziğin haram olduğunu ifade etmiş ve “Sâmidûn” kelime­sinin diğer manalarının da müziğin birer fonksiyonu olması münasebetiyle hangi noktadan ele alınırsa alınsın bu ayet-i kerimenin müziğin haramlılığını ifade ettiğini iddia etmiştir. [103] İmam Gazzâlî ayet-i kerime’nin bu şekilde değerlendirilmesini şöyle tenkit etmiştir: “Sâmidûn” kelimesinin manasının şarkı olduğu kabülüne binaen eğer ayetteki sitem haramlılık ifade ederse, bundan önceki âyetlerde zikredilen gülmenin ve ağlamamanın da haram olması gerekirdi.[104] 3- “Onlar yalan yere şahitlik (zûr) etmezler, faydasız birşeye rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla geçerler”. [105] Mücâhid (ö. 104/722) bu ayette geçen “ez-Zûr” kelimesini şarkı (gınâ)[106]; İbn Hanefiyye (ö. ) de şarkı (gınâ) ve eğlence (lehv) şeklinde tefsir etmişlerdir[107]. İbn Kayyım el-Cevziyye ve bazı Hanbeli fukahası, Muhammed b. el-Hanefiyye’nin ayette geçen “ez-Zûr” kelimesini “şarkı” (ginâ) şeklinde açıklaması ile ayette geçen “Lağv” kelimesinin, “terkedilmesi gereken her türlü batıl ve yanlış şey” manasına gelmesinden hareketle müziği batıllar arasında sayarak haramlığını ifade etmişlerdir. [108] 4- “Onlar, boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler. “Bizim işlediğimiz bize, sizin işlediğiniz sizedir. Size selam olsun. Cahillerle ilgilenmeyiz derler” [109]. İbn Kayyım’a göre bu ayet-i Kerime her ne kadar özel bir sebeb üzerine inmişse de ifade ettiği mana umumidir. Her türlü gereksiz ve faydasız şeyi (Lağviyyat) kap­sar. Müzik de gereksiz ve faydasız olduğuna göre o da bu ayetin hükmüne dahildir. [110] 5- “De ki, Hak geldi batıl zail oldu. Zaten batıl ortadan kalkmaya mahkum­dur.” [111] İbni Vehb’in naklettiğine göre, Ubeydullah, Muhammed b. Kasım’a: - “Şarkı hakkında ne dersiniz?” diye sorar. - Kasım: “O batıldır” der. Ubeydullah: - “O’nun batıl olduğunu ben de biliyorum. O’nun hakkında ne düşündüğünüzü sordum.” der. Kasım: - “Batıl’ı bilirmisin. O nerededir?” diye sorar. Ubeydullah: - “O ateştedir” diye cevap verir. Bunun üzerine Kasım: - “işte o, odur” karşılığını verir. Birisi, İbni Abbas’a: “Şarkı hakkında ne dersiniz? Helal mıdır, Haram mı? “diye sorduğunda İbni Abbas (r.a.) “Ben ancak Allah’ın kitabında haram dediğine haram derim” cevabını vermiştir. Adam: “O helal mıdır?” diye sorduğunda İbni Abbas: “Öyle birşey diyemem. Sen hak ile batılı bilir misin? Kıyamet günü geldiğinde şarkının yeri neresi olur?” diye sormuş. Adam: “O batıl ile beraber olur” diye cevaplayınca, İbni Abbas: “Şimdi git, sen kendi fetvanı verdin” demiştir. İbni Kayyım el-Cevziyye bu görüşlerden hareketle şarkının haram olduğunu ifade etmiştir.[112] 6- “Ama kim Rabbinin azametinden korkup ta kendini hevadan (kötülükten) alıkoymuşsa, varacağı yer şüphesiz cennettir.” [113] İbn Kayyım’a göre müzik nefsin hevasından olduğuna göre ayetin ifade ettiği mefhum gereği sakınılması gerekir.[114] 7- “Kabedeki tapınmaları sadece ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka birşey değildir.” [115] Kurtubî, “Bu âyyette rakseden, el çırpan ve bağıran cahil sufilerin bu dav­ranışlarına reddiye vardır”[116] derken; İbni Kayyım el-Cevziyye, toplu zikir halaka­larında el çırparak ilahi, kaside ve zikir çekenlerin bu halini Mekke’li müşriklerin hallerine benzeterek tasavvuf mûsikîsinin haram olacağını ifade etmiştir. [117] 8- “Sesinle, gücünün yettiğini yerinden oynat, süvarilerinle, yayalarınla onları yaygaraya boğ, mallarına ve çocuklarına ortak ol, onlara vaadlerde bulun.” [118] İbn Abbas ve Mücâhid bu ayette geçen sesi, “şarkı”, “çalgı aletleri” ve “eğlence” olarak tefsir etmiştir.[119] Dahhâk’a göre ise “çalgı aletlerinin sesi” (savtü’l-mezâmîr)’dir.[120] İbn Kayyım el-Cevziyye, İbni Ebi Hatem’in bu ayeti “günaha çağıran herşey” olarak tefsir etmesi; Mücahid’in şeytanın sesinin “şarkı”, “batıl” ve “çalgı aletler”i (mizmarlar) olduğu” ifadesi ile Hasan-ı Basrî (ö.110/728)’nin şeytanın sesinin “Def” olduğu şeklindeki tefsirinden hareketle müziğin haram olduğunu söylemiştir.[121] İbn Hacer Heytemî, bu âyete dayanarak çalgı aletlerinin haram olacağını ifade etmiştir.[122] 9- “Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitabı sözlerin en güzeli olarak indirmiştir.” [123] “Sözlerin en güzeli Kur’an olduğuna göre dinlenilmesi gereken şey de Kur’an olmalıdır. Nitekim bu aynı zaman da bütün peygamberlerin sünnetidir” diyen İbn-i Teymiyye (ö. 728/1328), Kur’an-ı Kerim’deki dinlemek ve okumakla ilgili ayetlerle, mü’minlerin Kur’an dinlerken duydukları coşkuyu anlatan ayetleri de zikrederek “okunması, dinlenilmesi ve coşulması gereken tek şey varsa o da Kur’an’dır. Dolayısıyla aynı fonksiyonları icra etmek maksadıyla şarkı gibi başka şeylerin kullanılması caiz değildir” görüşünü ileri sürmüştür. [124] Sonuç olarak türü ve muhtevası ne olursa olsun her çeşit müziğin haramlılığı konusunda delil olarak sürülen bu ayetlerin bu iddiaya doğrudan delil teşkil etmesi mümkün gözükmemektedir. Şöyleki bu hususta en fazla baş vurulan ayet olarak Lukman suresi 6. âyeti, İmam Gazzâlî ve Muhammed Hamdi Yazır’ın da ifade ettiği gibi, Allah yolundan saptıran şeyleri yasaklanmaktadır. Bu ise sadece müziğe mahsus bir özellik değildir. Üstelik müziğin her çeşidinin insanı Allah yolundan saptırdığı da idda edilemez. Ayrıca eğer eğlenceyi (Lehv) sırf eğlence olduğu için yasaklamak gerekirse dünyada olan herşeyin de yasaklanması gerekir. Çünkü Allah Teâlâ “Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir…”[125] buyurmaktadır. Necm Suresi (53) 61. âyetinde geçen “Sümûd” kelimesi her ne kadar Himyer lugatında “müzik” manasına geliyorsa da, başta Kureyş lehçesi olmak üzere diğer lehçelerde eğlence (levh) manasına gelmektedir.[126] Bu da âyet-i kerimenin, müzikle ilgili özel bir ayet olmayıp, dinden ve dini görevlerden engelle­yen bütün eğlence ve meşguliyet çeşitleri için geçerli olduğunu göstermektedir. Özellikle İbn Kayyım el-Cevziyye tarafından ileri sürülen Furkan (25) 72, Kasas (28) 55, isrâ (17) 81, Nâziât (79) 40-41 âyet-i kerimelerinde geçen “Bâtıl”, “Lağv”, “Hevâ” “Zûr” vb. tabirler müzikle ilgili özel tabir­ler olmayıp, müzikle beraber bu özellikleri taşıyan daha birçok konuyu ihtivâ et­mektedirler. Ayrıca bu kavramlarla yasaklanan hususların müziğin bazı çeşitleri için geçerli olsa bile bütünü için geçerli saymak mümkün değildir. Enfâl (8) 35. âyetinde geçen “Mükâ” (ıslık çalma) ve “Tasdiyeh) (el çırpma) müziğin bir çeşididir. Bu âyet müziğin bu çeşidinin haram olduğunu ifade etse bile bütününü kapsamamaktadır. Ayrıca bunların bir ibâdet çeşidi oldukları ifade edilmiştir. Dolayısıyla bu âyet daha çok ibâdetlerle ilgili müzikler için bir ölçü teşkil edebilir ki İbn Kayyım da âyeti bu şekilde yorumlamıştır. İsrâ (17) 64. âyetinde insanı azdıran sesin “müzik” olduğu kanaatinden ha­reketle müziğin haram olacağı ifade edilmiştir. Halbuki müzik insanı azdırabildiği gibi insanda güzel duygular da uyandırabilir. Nitekim müziğin bir kısmı insanları isyan ettirirken diğer bir kısmı insanları hakka davet edebilmektedir. Kur’ân-ı Kerim’in güzel sesle okunmasına teşvik edilmesi bunun açık bir örneğidir. Zümer (39) 23. âyetinde, Kur’ân-ı Kerim’in okunup dinlenilmesi ile ilgili ifadeler yer almaktadır. Kur’ân’ın en güzel olması, Kur’ân’a aykırı olmayan şeylerin güzelliğine engel değildir. Nitekim Peygamber (s.a.v.) Mekke müşriklerine karşı Kur’ân’la cihad ettiği gibi[127] şiir vb. şeylerle de mücâdele etmiş bu hususda, Hasân b. Sâbit’i özel olarak teşvik ederek başarılı olması için dua etmiştir.[128] Ayrıca Yolculuk, düğün, bayram vb. durumlarda müzik dinlemiş ve dinlenilmesine de müsade etmiştir ki bunlar, Kur’ân-a aykırı olmayan şeylerin dinlenmesinde bir sakınca olmadığını göstermektedir. Musikîde iki ses kullanılır: insan sesi ve âlet sesi. Bir eser icra edilirken ya tek başına insan sesi veya müzik âletleri kullanılır; çok kere de her ikisinden birden istifade edilir. Her üç halde de insanın hoşuna giden, onun zevk duyduğu ve tesirinde kaldığı ölçülü, belli bir makamda ses çıkarılır. Bu sesler mahiyetine, mevzuuna ve tesirine göre değerlendirilir. Ya insanın ruhuna tesir eder, onda ulvî, dinî, hamâsî hislerin canlanmasına sebep olur; ya da dinlediği bir musikî parçası, nefsine ve süflî hislere hitap ederek yüce hislerin körelmesine sebebiyet verir.  meşru olan, dinlenilmesinde bir mahzur bulunmayan ses, insana ulvî hüzünleri, yani dünyanın fâniliğini, ölümün her an gelebileceğini, insanın bir gün gelip toprak olacağını, Allah korkusunu hatırlatmalı veya ilâhî aşkı, Allah sevgisini, dünya üzerinde Cenab-ı Hakk'ın güzel sanat eserlerindeki yüce isimlerinin ve sıfatlarının tecellîlerini hatıra getirmeli. Bu hisleri tahrik eden her türlü sesi dinlemek helâl ve caizdir. Fakat yetimane hüzünleri; insana ümitsizlik veren, sevdiği kimselerden ve nimetlerden ayrılmanın ıztırabını hatırlatan, insanı bedbinliğe, karamsarlığa iten; insanın şehevanî hislerine hitap eden, dinlediği zaman nefsin hoşuna giden sesler ise haramdır, dinlemek caiz değildir. Bu iki sınıfa girmeyen birtakım sesler de vardır ki, insandan insana değişir. Meselâ aynı musikî parçasını dinleyen iki kişiden birisi nefsânî bir his duyarken, diğeri ondan daha ulvî bir mânâ çıkarmaktadır. Meselâ “İncecikten bir kar yağar, tozar elif elif diye/Deli gönül abdal olmuş, gezer elif elif diye.” parçasını bir musikî eşliğinde dinleyen iki kişiden birisi “elif”ten Allah’ı hatırlayıp, ilâhî aşkı düşünürken, öbürü zahirî mânâsına bakarak “elif”ten bir kadını hatırlar   CUMANIZ MÜBAREK OLSUN.
Ekleme Tarihi: 15 Şubat 2018 - Perşembe

İSLAM DA MÜZİK

Müzik, kelime olarak Yunancadaki “Musaların Sanatı” anlamına gelen “mousike” sözcüğünden gelmektedir[1]. Arap dilindeki (mûsîkî / mûsîkâ) kelimesi de aynı köktendir[2]. “Mûsî”, “nağmeler”; “kî” ise “ölçülü ve zevkli” anlamına gelmektedir[3].

2- İnsanla yaşıt olan nağme sanatının adı Yunancadan alınmıştır ve dünyanın hemen bütün dillerinde aynı asıldan çıktığı belli olan benzer şekillerde kullanılır. Yunancada, o dilin alfabesine göre m-o-u-s-a harfleriyle yazılan ve “mûsa” diye okunan “peri” anlamında bir kelime vardır. Yunancanın kurallarına göre, bir kelimenin sonuna gelen -ike veya -ika takısı, o kelimeye “konuşulan dil” anlamını kazandırır. Mûsa’ya eklenen -ike takısı, peri kelimesine de “perilerin konuştuğu dil” anlamını verir. (Yunancası “ta mûsike’). Mûsiki ve şiire daha sonraları -İslâmî terimle- “meleklerin dili” denmiş olmasından da anlaşılacağı gibi, müzik kelimesinin kökündeki bu “perice” anlamı, bu sanatın sonradan yapılan bütün tariflerinin en kısası değil ve en güzelidir[4].

3- Müzik kelimesi, Yunan mitolojisinde bi­lim ve sanat tanrıçası “Müz” isminden kaynaklanmaktadır[5].

Türkçe’de şehir çevresinde saray ve konak müziklerine Kâr[6], Kârçe[7] ve Beste[8]; şehir ve çevresindeki küçük kasaba müziklerine Şarkı[9] ve Türkü[10]; cami müziğine Ezan, Dua, Tehlil[11],Tesbih[12], Salât[13], Tekbir[14] ve Temcid[15]; tek­ke müziğine Semâ[16], Deme[17], Tevşih[18], Şugl,[19] Durak[20], ilâhî[21], Nefes[22], Münâcaât[23], N’at[24] ve Âyin[25]; kışlalardaki askeri müziğe Mehter[26]; sınırboylarında kahramanlık ve savaş türkülerine Marş[27] adı verilmektedir.[28] Bunların yanında Mani[29], Koşma[30], Divân[31], Karşılaşma, Bozlak[32], Uzunhava[33], Destan[34] gibi daha birçok çeşit müzik türleri de bulunmaktadır.

Kur’ân-ı Kerim’de ses sanatı olarak “müzik” kavramını ifade eden özel bir kelime ve kavram bulunmamaktadır. Ancak müziğin muhtevası, icrası ve sonuçlarını ilgilendiren ve bu hususlarda temel ölçü sayılacak kurallardan söz eden bir çok ayet-i kerime yer almaktadır. Bu kuralları şu şekilde özetleyebiliriz:

1- Müziğin, insanları Allah yolundan alıkoymaması.

2- Din ve dince mukaddes kabul edilen şeyleri alay konusu etmemesi.

3- Dini sorumluluk ve görevleri ihmal edecek seviyede olmaması.

4- Dini değerlere aykırı konularda propaganda özelliği taşımaması.

5- Söz veya icrasında yalan, iftira, zinaya teşvik gibi dince yasaklanan husus­ların yer almaması.

6- İbadet gibi telakki edilmemesi.

7- Kur’ân okuma ve dinleme kültürünün önüne geçmemesi.

8- İnsanları nefsani arzularına esir edecek bir icra, muhteva ve seviyede olma­ması.

9- insanları dini ya da dünyevî faydalardan tamamen uzak bir şekilde faydasız şeylerle meşgul etmemesi.

10-Maddi ya da manevi her hangi bir zarar unsuru taşımaması.

II- Hadis kaynaklarında Rasulullah (s.a.s)’den çeşitli yorum ve uygulamalar nakledilmektedir. Bunların bir kısmı sahih, bir kısmı zayıf diğer bir kısmı da uydurmadır. Sahih rivayetlerde Rasulullah (s.a.s.)’in müziği Kur’ân-ı Kerim’de belirtilen ölçüler ışığında değerlendirdiği, dini açıdan sakıncalı gördüğü müzik icralarını yasakladığı, dini açıdan her hangi bir sakınca görmediği müzik icralarına da müsaade ettiği, hatta bizzat kendisinin de bu gibi müzikleri dinleyip ashabını teşvik ettiği ifade edilmektedir.

III-Eserlerinde müzik konusuna yer veren alimler bu hususta farklı görüşler belirtmişlerdir. Bu mayanda kimi İslâm alimleri müziği bütünüyle haram sayma yoluna gitmiş, kimisi mekruh demiş kimisi de müziğin bütünüyle mübah olduğunu savunmuştur. Bütün bunların yanında müziği çeşitli yönleriyle tahlil ederek olumlu/mübah olanını, olumsuz/haram olanından ayıklamaya çalışarak, gerek muhteva gerekse icrasında dinin temel kurallarına aykırılık bulunmayan ve insanlarda olumlu sonuçlar doğuran müziğe cevaz verip, bu özellikleri taşımayan müziği haram sayanlar da olmuştur. Esasen kaynaklar dikkatli incelendiği zaman müziği haram, mekruh ya da mübah sayan alimlerin hemen bütününün konuyu bu açıdan ele alıp inceledikleri görülecektir. Bu da alimlerin müziği içinde yaşadıkları toplumların sosyo-kültürel yapısına göre değerlendiklerini göstermektedir.

İslam açısından müziğin hükmü, “müzik” denilince ne anlaşıldığına bağlıdır. Tarih boyu İslam kaynaklarında müzik çeşitli isimler altında anılmış, her kavram kendi içinde başka şeyleri de ifade etmiş ve müziği dini açıdan yorumlayanlar da bu kavramlar ve içeriklerine göre müziği yorumlamışlardır. Günümüzde müziğin dini yönü ile ilgili tartışmalarda da bu husus geçerliliğini korumaktadır.

 

Müzik kelimesi, Yunan mitolojisinde bi­lim ve sanat tanrıçası “Müz” isminden kaynaklanmaktadır[5].

Türkçe’de şehir çevresinde saray ve konak müziklerine Kâr[6], Kârçe[7] ve Beste[8]; şehir ve çevresindeki küçük kasaba müziklerine Şarkı[9] ve Türkü[10]; cami müziğine Ezan, Dua, Tehlil[11],Tesbih[12], Salât[13], Tekbir[14] ve Temcid[15]; tek­ke müziğine Semâ[16], Deme[17], Tevşih[18], Şugl,[19] Durak[20], ilâhî[21], Nefes[22], Münâcaât[23], N’at[24] ve Âyin[25]; kışlalardaki askeri müziğe Mehter[26]; sınırboylarında kahramanlık ve savaş türkülerine Marş[27] adı verilmektedir.[28] Bunların yanında Mani[29], Koşma[30], Divân[31], Karşılaşma, Bozlak[32], Uzunhava[33], Destan[34] gibi daha birçok çeşit müzik türleri de bulunmaktadır.

Peygamber (s.as.) dönemi musiki terimleri ve aletleri ile ilgili olarak Tarih, Edebiyat, Hadis, Tefsir vb. kaynaklarda farklı tespitler bulunmaktadır. Bu tespitlerin ve rivâyetlerin mukayesesi, konunun netleşmesi bakımından önem arzetmektedir. Ancak çalışmanın hacmini aşmaması bakımından biz burada başta hadis kaynakları olmak üzere, tefsir, fıkıh ve tasavvuf kaynaklarında geçen terimleri nakletmekle yetineceğiz.

Peygamber (s.a.s.)’in hadisleri ve diğer İslâm kaynaklarında tespit edebildiğimiz başlıca mûsikî terimleri şunlardır: “el-Gınâ”, “el-inşâd”, “el-Hudâ”, “en-Nasb”, “en-Niyâhe”, “el-Gazel”, “Zühdiyyât”, “Kaside”, “Tağyîr”, “Semâ”, “Mûsikî”, “el-Elhân”, “el-Edvâr”, “Meâzif”, “Mezâmîr” ve “Melâhî”.

MÜZİĞİ GENEL OLARAK HARAM SAYANLAR

Bazı alimler türü ve muhtevası ne olursa olsun “müzik” kavramına giren her türlü ses sanatını haram saymışlardır. Bu husustaki bazı görüşler ve delilleri şöyledir:

A-Kur’an-ı Kerim

1- “insanlardan öyleleri vardır ki, halkı farkettirmeden ve hiçbir bilgiye dayan­madan Allah yolundan saptırmak ve dini alaya almak için boş söz ve eğlendirici sözler (lehve’l-hadîs) satın alırlar. işte onlar için hor ve hakir edici bir azap vardır.[89]

Tirmizî’nin Ebu Ümâme el-Bâhilî’den naklettiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Şarkıcı kadınların alım ve satımı, onlar üzerinden para kazanmak ve onların karşılığında alınan ücretler helal değildir. Allah Teâlâ’nın şu sözü onlar hakkında nazil olmuştur: “insanlardan öyleleri vardır ki…”[90]

Sahabeden İbni Mes’ud, İbni Abbas, Ebu Ümâme ve Cabir b. Abdullah; Tabiinden Mücahid, İbn Cüreyc, ikrime, Hasan-i Basrî ve Mekhûl burada geçen “lehve’l-hadîs”den maksadın şarkı olduğunu söylemişlerdir.[91] Bir rivâyette Mücâhid bunu “Davul” (Tabl) şeklinde tefsir etmiştir.[92]

İmam Kurtubi (ö. 671/1273), müfessirlerin bu konudaki görüşlerini nakletikten sonra: “Bu konuda en doğru görüş, “Lehve’l-Hadis”ten maksadın şarkı olduğunu ifade eden görüştür. Peygamber (s.a.v.) ve ashab-ı kirâmdan nakledilen görüşler de bunu gerektirir” demektedir.[93]

İbn Arabî (ö. 543/1148) “Lehve’l-Hadis”in yorumunda “şarkı ve çalgı aletleri”, “batıl olan herşey” ve “darbuka” şeklinde üç ayrı görüş olduğunu söyledikten sonra, en doğru görüşün “Lehve’l-Hadis”ten maksadın “batıl olan herşey” olduğunu savunan ikinci görüş olduğunu ifade etmiştir[94].

Şafii fakihlerinden İbn Hacer Heytemî (ö. 974/1567)[95] ile bazı Hanbeli fakih­leri[96] bu âyete dayanarak şarkının haram olacağını; Hanefî fakihlerinden İbn Âbidîn de bu âyete dayanarak mübah şekliyle bile olsa şarkının mekruh olduğunu ifade etmiştir[97].

Muhamed Hamdi Yazır (ö. 1361/1942) ise konuyu şöyle özetlemektedir: “Tefsir alimlerinin bir çoğu “Lehve’l-Hadis”i şarkı ile tefsir etmişlerse de araştırmacıların tercihi ayetin zahiri gereği genel bir mana ifade etmesidir. Bununla beraber burada asıl azarlamanın hikmeti şununla anlatılmıştır: “Bilmiyerek Allah yolundan saptırmak ve onu alaya almak”. Yani saptırdığını htirmeden, yaptığı işin akibetini sezdirmeden dini ve ahlakı bozmak ve Allah yolu ve onun hak diniyle eğlenmek için.[98]

Ayetin müziğin haramlılığına delil olarak ileri sürülmesine karşı çıkan İmam Gazzâlî bu konudaki görüşünü şöyle ifade etmektedir: “Din karşılığında, Allah yolundan saptırmak için “Lehve’l-Hadis” satın almak haramdır. Bu konuda tartışma yoktur. Her çalgı, dinin karşılığında satın alınmıştır ve Allah yolundan saptırıcıdır da denilemez. Ayetten maksat da budur. Bir kişi Kur’an-ı Kerim’i dahi Allah yolundan saptırmak için okusa haram işlemiş olur.[99]

2- “Bu söze mi şaşıyorsunuz? Gülüyorsunuz… Ağlamıyorsunuz… Habersiz oya­lanmaktasınız (sâmidûn).” [100]

Ayette geçen “Sâmidûn” kelimesi İbn Abbas (ö. 68/687) ve ikrime (ö. 105/723)’ye göre şarkı manasındadır. Çünkü Yemen ve Hımyer lugatında “Sümûd” şarkı (gınâ) manasına gelmektedir.[101] Mekkeliler Kur’ân dinledikleri zaman ona kulak verme­mek için şarkı söyler, eğlenirlermiş.[102]

İbn Kayyım el-Cevziyye ayette geçen “Sâmidûn” kelimesini şarkı olarak yorum­lamasından hareketle müziğin haram olduğunu ifade etmiş ve “Sâmidûn” kelime­sinin diğer manalarının da müziğin birer fonksiyonu olması münasebetiyle hangi noktadan ele alınırsa alınsın bu ayet-i kerimenin müziğin haramlılığını ifade ettiğini iddia etmiştir. [103]

İmam Gazzâlî ayet-i kerime’nin bu şekilde değerlendirilmesini şöyle tenkit etmiştir: “Sâmidûn” kelimesinin manasının şarkı olduğu kabülüne binaen eğer ayetteki sitem haramlılık ifade ederse, bundan önceki âyetlerde zikredilen gülmenin ve ağlamamanın da haram olması gerekirdi.[104]

3- “Onlar yalan yere şahitlik (zûr) etmezler, faydasız birşeye rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla geçerler”. [105]

Mücâhid (ö. 104/722) bu ayette geçen “ez-Zûr” kelimesini şarkı (gınâ)[106]; İbn Hanefiyye (ö. ) de şarkı (gınâ) ve eğlence (lehv) şeklinde tefsir etmişlerdir[107].

İbn Kayyım el-Cevziyye ve bazı Hanbeli fukahası, Muhammed b. el-Hanefiyye’nin ayette geçen “ez-Zûr” kelimesini “şarkı” (ginâ) şeklinde açıklaması ile ayette geçen “Lağv” kelimesinin, “terkedilmesi gereken her türlü batıl ve yanlış şey” manasına gelmesinden hareketle müziği batıllar arasında sayarak haramlığını ifade etmişlerdir. [108]

4- “Onlar, boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler. “Bizim işlediğimiz bize, sizin işlediğiniz sizedir. Size selam olsun. Cahillerle ilgilenmeyiz derler” [109].

İbn Kayyım’a göre bu ayet-i Kerime her ne kadar özel bir sebeb üzerine inmişse de ifade ettiği mana umumidir. Her türlü gereksiz ve faydasız şeyi (Lağviyyat) kap­sar. Müzik de gereksiz ve faydasız olduğuna göre o da bu ayetin hükmüne dahildir. [110]

5- “De ki, Hak geldi batıl zail oldu. Zaten batıl ortadan kalkmaya mahkum­dur.” [111]

İbni Vehb’in naklettiğine göre, Ubeydullah, Muhammed b. Kasım’a:

- “Şarkı hakkında ne dersiniz?” diye sorar.

- Kasım: “O batıldır” der. Ubeydullah:

- “O’nun batıl olduğunu ben de biliyorum. O’nun hakkında ne düşündüğünüzü sordum.” der. Kasım:

- “Batıl’ı bilirmisin. O nerededir?” diye sorar. Ubeydullah:

- “O ateştedir” diye cevap verir. Bunun üzerine Kasım:

- “işte o, odur” karşılığını verir.

Birisi, İbni Abbas’a: “Şarkı hakkında ne dersiniz? Helal mıdır, Haram mı? “diye sorduğunda İbni Abbas (r.a.) “Ben ancak Allah’ın kitabında haram dediğine haram derim” cevabını vermiştir.

Adam: “O helal mıdır?” diye sorduğunda İbni Abbas: “Öyle birşey diyemem. Sen hak ile batılı bilir misin? Kıyamet günü geldiğinde şarkının yeri neresi olur?” diye sormuş.

Adam: “O batıl ile beraber olur” diye cevaplayınca, İbni Abbas: “Şimdi git, sen kendi fetvanı verdin” demiştir.

İbni Kayyım el-Cevziyye bu görüşlerden hareketle şarkının haram olduğunu ifade etmiştir.[112]

6- “Ama kim Rabbinin azametinden korkup ta kendini hevadan (kötülükten) alıkoymuşsa, varacağı yer şüphesiz cennettir.” [113]

İbn Kayyım’a göre müzik nefsin hevasından olduğuna göre ayetin ifade ettiği mefhum gereği sakınılması gerekir.[114]

7- “Kabedeki tapınmaları sadece ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka birşey değildir.” [115]

Kurtubî, “Bu âyyette rakseden, el çırpan ve bağıran cahil sufilerin bu dav­ranışlarına reddiye vardır”[116] derken; İbni Kayyım el-Cevziyye, toplu zikir halaka­larında el çırparak ilahi, kaside ve zikir çekenlerin bu halini Mekke’li müşriklerin hallerine benzeterek tasavvuf mûsikîsinin haram olacağını ifade etmiştir. [117]

8- “Sesinle, gücünün yettiğini yerinden oynat, süvarilerinle, yayalarınla onları yaygaraya boğ, mallarına ve çocuklarına ortak ol, onlara vaadlerde bulun.” [118]

İbn Abbas ve Mücâhid bu ayette geçen sesi, “şarkı”, “çalgı aletleri” ve “eğlence” olarak tefsir etmiştir.[119] Dahhâk’a göre ise “çalgı aletlerinin sesi” (savtü’l-mezâmîr)’dir.[120]

İbn Kayyım el-Cevziyye, İbni Ebi Hatem’in bu ayeti “günaha çağıran herşey” olarak tefsir etmesi; Mücahid’in şeytanın sesinin “şarkı”, “batıl” ve “çalgı aletler”i (mizmarlar) olduğu” ifadesi ile Hasan-ı Basrî (ö.110/728)’nin şeytanın sesinin “Def” olduğu şeklindeki tefsirinden hareketle müziğin haram olduğunu söylemiştir.[121]

İbn Hacer Heytemî, bu âyete dayanarak çalgı aletlerinin haram olacağını ifade etmiştir.[122]

9- “Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitabı sözlerin en güzeli olarak indirmiştir.” [123]

“Sözlerin en güzeli Kur’an olduğuna göre dinlenilmesi gereken şey de Kur’an olmalıdır. Nitekim bu aynı zaman da bütün peygamberlerin sünnetidir” diyen İbn-i Teymiyye (ö. 728/1328), Kur’an-ı Kerim’deki dinlemek ve okumakla ilgili ayetlerle, mü’minlerin Kur’an dinlerken duydukları coşkuyu anlatan ayetleri de zikrederek “okunması, dinlenilmesi ve coşulması gereken tek şey varsa o da Kur’an’dır. Dolayısıyla aynı fonksiyonları icra etmek maksadıyla şarkı gibi başka şeylerin kullanılması caiz değildir” görüşünü ileri sürmüştür. [124]

Sonuç olarak türü ve muhtevası ne olursa olsun her çeşit müziğin haramlılığı konusunda delil olarak sürülen bu ayetlerin bu iddiaya doğrudan delil teşkil etmesi mümkün gözükmemektedir.

Şöyleki bu hususta en fazla baş vurulan ayet olarak Lukman suresi 6. âyeti, İmam Gazzâlî ve Muhammed Hamdi Yazır’ın da ifade ettiği gibi, Allah yolundan saptıran şeyleri yasaklanmaktadır. Bu ise sadece müziğe mahsus bir özellik değildir. Üstelik müziğin her çeşidinin insanı Allah yolundan saptırdığı da idda edilemez. Ayrıca eğer eğlenceyi (Lehv) sırf eğlence olduğu için yasaklamak gerekirse dünyada olan herşeyin de yasaklanması gerekir. Çünkü Allah Teâlâ “Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir…”[125] buyurmaktadır.

Necm Suresi (53) 61. âyetinde geçen “Sümûd” kelimesi her ne kadar Himyer lugatında “müzik” manasına geliyorsa da, başta Kureyş lehçesi olmak üzere diğer lehçelerde eğlence (levh) manasına gelmektedir.[126] Bu da âyet-i kerimenin, müzikle ilgili özel bir ayet olmayıp, dinden ve dini görevlerden engelle­yen bütün eğlence ve meşguliyet çeşitleri için geçerli olduğunu göstermektedir.

Özellikle İbn Kayyım el-Cevziyye tarafından ileri sürülen Furkan (25) 72, Kasas (28) 55, isrâ (17) 81, Nâziât (79) 40-41 âyet-i kerimelerinde geçen “Bâtıl”, “Lağv”, “Hevâ” “Zûr” vb. tabirler müzikle ilgili özel tabir­ler olmayıp, müzikle beraber bu özellikleri taşıyan daha birçok konuyu ihtivâ et­mektedirler. Ayrıca bu kavramlarla yasaklanan hususların müziğin bazı çeşitleri için geçerli olsa bile bütünü için geçerli saymak mümkün değildir.

Enfâl (8) 35. âyetinde geçen “Mükâ” (ıslık çalma) ve “Tasdiyeh) (el çırpma) müziğin bir çeşididir. Bu âyet müziğin bu çeşidinin haram olduğunu ifade etse bile bütününü kapsamamaktadır. Ayrıca bunların bir ibâdet çeşidi oldukları ifade edilmiştir. Dolayısıyla bu âyet daha çok ibâdetlerle ilgili müzikler için bir ölçü teşkil edebilir ki İbn Kayyım da âyeti bu şekilde yorumlamıştır.

İsrâ (17) 64. âyetinde insanı azdıran sesin “müzik” olduğu kanaatinden ha­reketle müziğin haram olacağı ifade edilmiştir. Halbuki müzik insanı azdırabildiği gibi insanda güzel duygular da uyandırabilir. Nitekim müziğin bir kısmı insanları isyan ettirirken diğer bir kısmı insanları hakka davet edebilmektedir. Kur’ân-ı Kerim’in güzel sesle okunmasına teşvik edilmesi bunun açık bir örneğidir.

Zümer (39) 23. âyetinde, Kur’ân-ı Kerim’in okunup dinlenilmesi ile ilgili ifadeler yer almaktadır. Kur’ân’ın en güzel olması, Kur’ân’a aykırı olmayan şeylerin güzelliğine engel değildir. Nitekim Peygamber (s.a.v.) Mekke müşriklerine karşı Kur’ân’la cihad ettiği gibi[127] şiir vb. şeylerle de mücâdele etmiş bu hususda, Hasân b. Sâbit’i özel olarak teşvik ederek başarılı olması için dua etmiştir.[128] Ayrıca Yolculuk, düğün, bayram vb. durumlarda müzik dinlemiş ve dinlenilmesine de müsade etmiştir ki bunlar, Kur’ân-a aykırı olmayan şeylerin dinlenmesinde bir sakınca olmadığını göstermektedir.

Musikîde iki ses kullanılır: insan sesi ve âlet sesi. Bir eser icra edilirken ya tek başına insan sesi veya müzik âletleri kullanılır; çok kere de her ikisinden birden istifade edilir. Her üç halde de insanın hoşuna giden, onun zevk duyduğu ve tesirinde kaldığı ölçülü, belli bir makamda ses çıkarılır. Bu sesler mahiyetine, mevzuuna ve tesirine göre değerlendirilir. Ya insanın ruhuna tesir eder, onda ulvî, dinî, hamâsî hislerin canlanmasına sebep olur; ya da dinlediği bir musikî parçası, nefsine ve süflî hislere hitap ederek yüce hislerin körelmesine sebebiyet verir.

 meşru olan, dinlenilmesinde bir mahzur bulunmayan ses, insana ulvî hüzünleri, yani dünyanın fâniliğini, ölümün her an gelebileceğini, insanın bir gün gelip toprak olacağını, Allah korkusunu hatırlatmalı veya ilâhî aşkı, Allah sevgisini, dünya üzerinde Cenab-ı Hakk'ın güzel sanat eserlerindeki yüce isimlerinin ve sıfatlarının tecellîlerini hatıra getirmeli. Bu hisleri tahrik eden her türlü sesi dinlemek helâl ve caizdir. Fakat yetimane hüzünleri; insana ümitsizlik veren, sevdiği kimselerden ve nimetlerden ayrılmanın ıztırabını hatırlatan, insanı bedbinliğe, karamsarlığa iten; insanın şehevanî hislerine hitap eden, dinlediği zaman nefsin hoşuna giden sesler ise haramdır, dinlemek caiz değildir.

Bu iki sınıfa girmeyen birtakım sesler de vardır ki, insandan insana değişir. Meselâ aynı musikî parçasını dinleyen iki kişiden birisi nefsânî bir his duyarken, diğeri ondan daha ulvî bir mânâ çıkarmaktadır. Meselâ “İncecikten bir kar yağar, tozar elif elif diye/Deli gönül abdal olmuş, gezer elif elif diye.” parçasını bir musikî eşliğinde dinleyen iki kişiden birisi “elif”ten Allah’ı hatırlayıp, ilâhî aşkı düşünürken, öbürü zahirî mânâsına bakarak “elif”ten bir kadını hatırlar

 

CUMANIZ MÜBAREK OLSUN.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yenigolcuk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.