Siyasi iktidarın aksine bizler yaşadığımız depremi hiç unutmadık !

Bundan  14 yıl önce , bir gece acıya uyandı  Gölcük . 17 Ağustos1999 sabahı, yerel saatle 03:02'de gerçekleşen, Kocaeli/Gölcük merkezli depremin üzerinden 14 yıl kos koca 14 yıl geçti. Richter ölçeğine göre 7,5 Mw büyüklüğünde gerçekleşen deprem, büyük çapta can ve mal kaybımıza neden oldu.

17 Ağustos depremi, tüm Marmara Bölgesi'nde, Ankara'dan İzmir'e kadar geniş bir alanda hissedildi. Resmi raporlara göre, 17.480 ölüm, 23.781 yaralı oldu. 505 kişi sakat kaldı. 285.211 konut, 42.902 işyeri hasar gördü. Resmi olmayan bilgilere göre ise yaklaşık 50.000 ölüm, ağır-hafif 100.000'e yakın yaralı olmuştur. Ayrıca 133.683 çöken bina ile yaklaşık 600.000 kişiyi evsiz bırakmıştır. Hala ölüsüne yada dirisine ulaşamadığımız kayıplarımız var . Yaklaşık 16 milyon insan, depremden değişik düzeylerde etkilenmiştir. Bu nedenle Türkiye'nin yakın tarihini derinden etkileyen en önemli olaylardan biridir. Deprem gerek büyüklük, gerek etkilediği alanın genişliği, gerekse sebep olduğu maddi kayıplar açısından son yüzyılın en büyük depremlerinden biridir. Depremin Türkiye'nin can damarı bir sanayi bölgesi olan Marmara Bölgesi'nde meydana gelmiş ve çok geniş bir coğrafyayı etkilemiş olması,ülke insanlarının üzüntüsünü bir kat daha arttırmıştır.

Gölcükte yaşayan insanların üzüntüsü geçen 14 yıla rağmen devam etmektedir. Nedeni geçen onca zamana rağmen hayatlarımızda pek’ de bir değişiklik olmamasıdır.

Gölcük'te deprem sonrası "ağır hasarlı" raporu verilen; ancak sahiplerinin itirazı üzerine "orta hasarlı" hale dönüşen 50 civarındaki binanın akıbeti ise bilmiyoruz!

İzmit ve Gölcük'te, Marmara depremi nedeniyle yaklaşık 38 bin konut orta hasarlı duruma gelmişti.Bu binaların akıbeti ne oldu bilmiyoruz!

Depremde ölüsüne yada dirisine ulaşamadığımız yakınlarımız var.14 yıldır bulunamamışlardır. Bu sorun hala görmezden gelinmeye devamı edilecek? Bilmiyoruz!

Neden  cenazeler gömülmeden önce DNA testleri yapılmadan gömülüyor. Buna dair bir bilgi bankası oluşturulsun talebimiz hala devam etmektedir.Hiç değilse bizden sonra olası bir depremde insanlar bizim yaşadığımız acıları yaşamasın .İnsanın yakınının öldüğü yeri bile bilmemesi duygusu ne demek yetkililer biraz empati kursun ve artık gereğini yapsın istiyoruz.

Bizim bildiğimiz ve  Yaşadıklarımız ;

Sosyal devletten ve toplum yararı ilkesinden vazgeçilmesinin

sonucudur.

Adeta toplu mezara dönüşen yurtlar gibi ya da kullanılamaz

duruma gelen hastaneler gibi hayati öneme sahip

kamu yapılarının planlama ve denetim kapsamı dışında bırakılmasının bir sonucudur.

İzlenen günlük politikalarla doğa olaylarının tamamını afet

olarak adlandıran, sonuçlarını da kadere bağlayan, aklın ve

bilimin gerekliliklerini yok sayan anlayışın bir sonucudur.

Ülkemizde  deprem tehlikesi içeren, yapılaşmaya uygun olmayan alanların, rant ekonomisinin baskısı altında yapılaşmaya açılmasının bir sonucudur.

“Deprem açısından risk taşıyan” bölgelerde uygulamak

yerine “kentsel dönüşüm”ü “rantsal dönüşüm” olarak gören

anlayışın bir sonucudur.

Üretimden vazgeçen, ekonomiyi arazi rantına teslim eden

anlayışın sonucudur.

Bu iktidarın 12 yıldır, depremin tehlike ve risk büyüklüğüyle

orantılı politikalar ve programlar geliştirme iradesinden

yoksunluğunun bir sonucudur

Türkiye, depremle yaşamaya mecbur

bir ülkedir!

Bunun gereği olarak acilen:

Depremlerden ve diğer bütün doğal ve toplumsal afetlerden korunmanın en temel insan haklarından birisi olduğu kabulü politikaların temelini oluşturmalıdır.

“Güvenli, sağlıklı ve yaşanabilir bir çevre”nin her yurttaş için temel insan hakkı olduğu ana ilkesi temelinde yapı denetim sisteminde kamu denetimini dışlayan sistemden

derhal vazgeçilmelidir.

Bir kamu hizmeti olarak yapı denetimi sistemini ticari kâr kaygısına teslim eden yasal düzenlemeler değiştirilmelidir.

Yapı denetiminde istisnalardan vazgeçilmeli, TOKİ ve benzeri kuruluşların ürettiği yapılar da dahil olmak üzere tüm kamu yapıları yasa kapsamı içine alınmalıdır.

Devletin anayasal görevlerinden birisi olan sağlıklı, güvenli ve yaşanabilir kentler kurmak için doğal varlıkları, ekolojik, tarihi, kültürel, toplumsal değerleri koruyan, yaşatan,

geliştiren bir arazi kullanımı ve yerleşim politikası temelinde bütüncül planlama yaklaşımı benimsenmeli, gerekli finansal ve kurumsal yapı oluşturulmalıdır.

Deprem öncesi, deprem sırası ve sonrasında yapılacak çalışmalara ilişkin kamu ve toplum yararını temel alan Ulusal Deprem Stratejisi, Türkiye Deprem Master Planı ve Afet Yönetimi Stratejik Planı oluşturulmalıdır.

Deprem gerçeği, ülke genelinde bir gerçeklik kavrayışını oluşturacak bilimsel temelli eğitim ve bilgilendirme programlarıyla ülke gündemine  artık sahici olarak getirilmelidir.


Bir deprem ülkesi olan Türkiye, her depremin ardından bu denli büyük acı ve sorunlar yaşamaya mahkum değildir.

Dünyanın her yerinde deprem kuşağında yer alan tüm kentlerde olduğu gibi Gölcük’te de  bilimin ve insanlığın birikimleri ışığında insan hayatını öncele alan bir anlayışla kayıpların yaşanması önlenebilirdi.Bizim iktidarımızda bunlar yaşanmayacak .

Yaşadıklarımız birazda  , Deprem ülkesi gerçeği görmezden gelinerek “yapı denetimi” “risk-afet-sakınım planlaması ‘nın içi boş popülist yaklaşımlarla

siyasi malzemeye dönüştürülmesinin sonucudur. Biliyor ve arık yeter diyoruz. Chp iktidarında bunlar yaşanmayacak ! Söz veriyoruz.